15 Temmuz 2013 Pazartesi
YASAKLAR – II
“-Başınıza mahkemelik bir olay geldi mi?
-Şirketteki arkadaşlarımın başına geldi. Mesele trafik cezası. Adam gelip arabanıza vuruyor ve suçlu siz oluyorsunuz. Gerekçesi de sen burada olmasaydın bu kaza olmayacaktı.
İlginç bir saptama yapayım. Özellikle kadınlar mal gibi satıldığı ve çok pahalı olduğu için homoseksüellik oldukça yaygınlaşmıştır. Örneğin, şantiye ilk kurulduğu zaman çöplük bir alanmış. Bizim topograflarımız da Arapların bu tür ilişkilerine şahit olmuşlar.
Benim de başıma böyle bir olay geldi. Alışveriş yapmak için arkadaşla şehre inmiştik. Daily Queen Fast Food’a gidiyorduk. Tam o sırada ezan okundu ve lokantacı bizi içeri almadı. Dönerken tekrar geri çağırdı. İçeri girdik, kapı arkamızdan kilitlendi. Arkadaş ‘Kadın-kız işleri nasıl burada’ diye sordu. Adam da ‘Erkek kadınlardan hoşlanmaz mısınız’ dedi . Lokanta da üç kişiydik. Bizi haremlik kısmına aldı. Peşimizde dolaşıyordu. Homoseksüel olduğu her halinden belliydi. Yanımıza geldi ve bana aniden saldırdı. Bende hayır dedim. Ayrıca dünyanın en büyük porno piyasası buradadır herhalde.
-Nasıl satılıyor?
-Sürekli elden ele dolaşıyor.
-Yakalanırsa cezası ne?
-Hapis. Arabistan’a giderken bir kaset götürdüğünüzde önce seyredilir. Birkaç gün sonra haber verilerek gelin kasetlerinizi alın denilir. Eğer yasak yayın varsa el konulur. Hakkınızda soruşturma açılır. Hatta ben de birkaç porno kaset getirmiştim Türkiye’ye.
-Zinanın suçu ne ? Mesela böyle bir erkekle yakaladılar ?
-Kadın evli ise kesin ölüm, erkek evli ise kırbaç cezası var.
-Erkek de kadın da evli değilse ?
-O zaman ailelerin anlaşmalarına bağlı. Yine de kadın ve erkeğe kırbaç cezası var. Fakat kadın evli ise recm olayı uygulanıyor. İlginç olan kısas hükmü var. Trafik kazasında birini öldürdüğünüz zaman aile sizden para alırsa davadan vaz geçiyor ve kurtuluyorsunuz. Vazgeçmezse siz de öldürülüyorsunuz. Bazen Kral da bayram ve özel günlerde böyle aflar yapıyor.
-Yargılanmış tanıdığınız bir Türk var mı ?
-Hapishaneler çok pis, homoseksüel ilişkiler çok yoğun. Özellikle polisler bu tür olaylarla, yani ırza geçerek işkence yapıyorlar. Bunları hep trafik cezasından içeri giren arkadaşlarımdan duydum.
Orada ki din gerçek din değil, yani bizlere, Türklere öğretilen din değil. Ramazan ayında zenginler Avrupa’dadır. Uçak havalanır havalanmaz, çarşaflar ve peçeler atılır ve mini etekler giyilir. İnilen kente o şekilde girilir. Sahtekarlık var. Döndükten sonra Türkler olmasa dünya da Müslümanlığın yaşamayacağına karar verdim.
Babam imam olduğu için küçük yaşlardan itibaren dini çok iyi öğrendim. Gördüklerim beni şaşkınlığa uğrattı. İbadetlere saygı yok. Sünnetleri kılmazlar.
-Dini bağlılık konusunda Araplarla sohbetiniz oldu mu ?
-Evet gelip vaaz verirler. Ruhlar dünyaya 7 sefer gelirmiş. Reenkarnasyonun dinimizde yeri yoktur. Fakat bende böyle bir izlenim doğdu. Ramazan ayında yemek veriyorlar diye şikayet olduğu için baskınlar düzenlenip camiye din görevlileri gelip vaaz veriyor.
-Şirket size ne uyarılarda bulundu?
-Şirket bir uyarıda bulunmadı. Önceden oraya giden arkadaşlar bizi uyarmıştı. “Kadınlara bakmayacak, namaz saatlerinde dışarı çıkmayacaksınız” diye. Servisler bile namaz saatlerine göre ayarlanmıştı.
-Amerikalı kadınların örtünmeden dolaşabildiğini duydum. Doğru mu ?
-Baskılar Hicaz bölgesinde. Cidde ve diğer kentlerde Müslüman olmayanlar başlarını örtmeden normal bir şekilde giyinerek gezebiliyorlar. Medine’nin liman kenti olan Yanbu’da denize mayoyla giren yabancı kadınlar bile var.
-Peki şehirde Türk kadınları örtünmeden dolaşabiliyor mu?
-Özellikle uyarılıyor ve çarşafla geziliyor. Cidde’de kontrol yapılmazsa dolaşılabiliyor. Amerikalılara çok bağlı oldukları için bir şey yapamıyorlar. Dini, iktidarı elde tutmak için kullanıyor ve yozlaştırıyorlar.”
25 Ağustos 1995 tarihli ve Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan yukarıda ki röportaj 39 ay kutsal topraklarda yaşamış olan şahsımla yapılmıştır.
Konu dışı olduğu için o röportajda alkol konusu işlenmemiştir. Lakin daha o yıllarda dahi alkole ulaşmamak diye bir şey söz konusu olmuyordu. Dünyanın en katı şeriatını ve yasaklarını uygulayan bu ülkede paran ithal alkole, yoksa ev yapımı alkole ulaşmak mümkündü. Şarap gibi çok kolay yapılabilen ürünlerden bahsetmiyorum, damıtılarak yapılan daha sert içkiler söz konusu. Bizde merdiven altı üretim denilen ev atölyelerinde üretiliyor bunlar.
Dolayısı ile yazıya başlarken anketlerin inandırıcılığının bulunmadığı itirazlarına karşılık orada yaşayanların gözlemlerinden yola çıkarak doğruluğu ve oranların son yıllarda artış göstermesinin normal olması yadsınamaz bir gerçek.
Bu mantalite, ben iktidarda kalayımda vatandaş gizli gizli ne yaparsa yapsın sonucuna ulaşmamıza neden olmuyor mu ?
Yasaklar ve cezaların caydırıcı olmadığı, bilimsel yaklaşımlar olmadan sorunun çözülemiyeceğinin en güzel kanıtı sanırım bu örnek.
Yurtdışına din, daha doğrusu Vahabi milliyetçiliğini ihraç etmek için uğraşan Suud yönetiminin en yakın takipçisi olan bu ülkeyi yönetenlerin yapmak istedikleri de bu değil mi?
“Akl-ı beşer nisyan ile malüldür” sözünü çok seviyor ve çok sık kullanıyorum çünkü insan aklı unutkanlıkla sakattır. 1980 faşist darbesinden sonra, ABD’nin uydurduğu -günümüzde ki Böyyük Ortadoğu Procesi -Türk-İslam sentezi ışığında Suud, Rabıta örgütü yurtdışında ki imamlarımızın maaşlarını ödemedi mi ?
Yine dinin iktidarlarını pekiştirmek için kullanılmasına en güzel örnek 1979 Kabe baskını. Suud yönetiminin ısrarla unutturmaya çalıştırdığı bu olay bir kitapla yeniden gündeme geldi.
Aslında Mısır’da günümüzde yaşananlar buna en güzel örnekte, Kabe baskını bir yerde Allah’ı Allah ile aldatmaya yönelik en güzel örneklerden birisi.
Bu olayı bir sonraki yazımda irdeleyeceğim.
08.07.2013
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder