27 Eylül 2014 Cumartesi

BİPOLAR BOZUKLUKLA İLGİLİ KİTAP TANITIMLARI - 2

MANiK Dikkat! Tanıdığınızı sandığınız kişiler manik olabilir. Hatta siz bile! Terri Cheney Kendisinde de bipolar hastalığı olan Terri Cheney, kitabında anı-roman biçimiyle okurların hastalığın bir insanın hayatını nasıl alt üst ettiğine ilk elden tanıklık etmelerini sağlıyor. Manik, özenli ve yetkin çevirisiyle son derece akıcı ve anlaşılır tarzda Bipolar hastalığı anlamak isteyenler için güçlü bir kaynak. Amerikan Ruh Sağlığı sistemi hakkındaki gözlemleri belgesel değeri taşıyan Cheney, hastalığın belirtilerinin hasta için taşıdığı anlamı, dışarıdan bakanlara çok tuhaf, hatta delice gelen davranışlara neden olan suhsal süreçleri çok başarılı bir şekilde aktarmış. Hastaları tedavi eden başta psikiyatri olmak üzere tüm ruh sağlığı çalışanları, dikkatsizce sarf ettikleri sözlerin, onlara çok sıradan gelen bazı davranışlarının hastalar tarafından nasıl algılandığını ve onlara nasıl ıstırap verdiğini de Manik`te bulacaklar. Manik, bipolar hastalığı anlamak isteyen hastalar, hasta aile ve yakınları ve ruh sağlığı çalışanlarının mutlaka okumaları gereken bir kaynak kitap. Yorumlayan: Prof. Dr. Selçuk Candansayar Basım Tarihi: 06.06.2009 Minima Yayıncılık Orjinal Adı: Manic: A Memoir ÇILGINLIK MELEKLERİNİ DİNLEDİK Bu kitaptaki iki gerçek: Manik depresyonun aileme yaptıkları üzerine kişisel öyküm ve hastalığın kendisi üzerine bilgidir Kitaba neden bu isim verilmiş? Bu adı Mark’ın ve bizim geçirdiğimiz ezici coşku ve deneyimleri anlattığı için seçtik. Melekleri Mark gördü ve dinledi. Bu melekleri – Mark’ın hastalık karmaşası süresince- biz de dinledik. Mark’ın hastalığı için cinnet gibi eski terimlerden psikoz’a kadar bir çok ad var. Ama bize göre hastalığın güç ve gizemini en iyi çılgınlık betimliyor. (Sayfa:20) 18 yaşında sağlıklı bir kolej öğrencisi olan Mark ilerleyen zaman içinde normal dışı davranışlar sergilemeye başlar. Çevresine karşı saldırgan davranışlarda bulunması Mark’ın gözaltına alınmasına neden olur ve ailesine haber verilir. Annesi(Diana) onu almaya gider ve birlikte eve dönerler. Mark’ın normal dışı davranışları evde de devam eder. Yakın akrabaları onun uyuşturucu kullandığını, bu yüzden tuhaf davranışlarda bulunduğunu söylerler. Mark’ı uyuşturucu sağaltım merkezine götürürler. Mark’ın testlerinde uyuşturucuya rastlanmaz; Mark manik depresiftir. Aile özellikle de anne Mark’ın iyileşmesi için çareler aramaya başlar. Babanın ilgisiz kalması anne ile arasını açmaktadır. Evdeki tartışmalar Mark ve hastalığı üzerine olmaktadır. Anne bir yandan da Mark’ın bu duruma gelmesinde kendisinin rolünü sorgulamaktadır. Manik depresif hastanın yaşamından bir kesit sunan kitap bu şekilde hastalığın hastanın ailesine etkilerini de göstermektedir. Mark’ın rahatsızlığına tanı koymak için doktorlar anneye bir takım sorular sorarlar. O ana kadar anne kendi ailesinden bugüne kadar kimse de ruhsal bozukluklar olmadığını söylemektedir. Ancak sorulan sorular üzerine büyük teyze Helen’in de bir şizofren, Mark’ın dedesinin de bir alkolik olduğu gerçeği hatırlanır. Mark mani nöbetlerini sık sık geçirmektedir. Bu nöbetler sırasında sanrılar Mark’dan Şeytan kovmak için ayinler yapmasını istemektedirler. Kendisinin Tanrı tarafından seçildiğini söylerler. Depresif dönemde günlerce yemek yemez, yatağından çıkmaz kimsenin de kendisine yaklaşmasını istemez.Tekrar mani dönemine girdiğinde yüksek bir özgüven oluşur, piyano çalmaya başlar, üniversiteye gideceğini söyler, yüksek sesle müzik dinler, her şeyin üstesinden gelebileceğine inanır, inanmayanlara da saldırganca tepkiler gösterir. Üniversite de bütün derslerinin AA olduğunu söyler ancak bir süre sonra eve gelen mektup durumun böyle olmadığını aslında derslerinin FF ve DC arasında olduğunu göstermektedir. Mark ilaçların etkisi ile sakinleşmeye ve hastalığını kabullenmeye başlar. Bir çok doktor değiştirmiş olmasına rağmen bir doktor da karar kılar. Bu doktor ilaçla tedavinin yanında Mark’a Gerçeklik Terapisini kullanarak danışma uygulamaktadır. Mark bu iki yöntemle birlikte hızlı bir iyileşme sürecine girer. Manik depresifin pahalı bir hastalık olduğunu öğrenen aile Mark’ın tedavi ücretlerini karşılamakta zorlanır. Ama onun tedaviye sonuna kadar devam etmesini sağlarlar. Aile özellikle de anne Mark ile olan ilişkilerini gözden geçirir. Eskisi gibi Mark’ı sürekli aramaz ve çok üzerine düşmez. Evdeki sohbet konuları Mark olmaz. Manik depresif hakkında bir çok bilgi edinen ve hastalığı kabullenen Mark ve ailesi tam bir iyileşme sürecinin hemen gerçekleşmeyeceğini bilirler. Ancak sonraki mani nöbetlerinde neler yapmaları gerektiğini de bilirler. Mark, ailesi ve doktoru ile işbirliği içinde tedaviye devam eder. Mark en azından hastalığıyla mutlu bir yaşam sürebilecektir. Diana Berger, Lisa Berger Orijinal adı: We Heard The Angels Of Madness Çeviri: Celal Kapkın Yayınevi: Mert Yayıncılık 1. Basım – Haziran 1990 362 sayfa Not: Baskısı piyasada yok – google araması ile çıkan ikinci el kitap – sahaf satış sitelerinde bulunabilir

24 Eylül 2014 Çarşamba

BİPOLAR BOZUKLUKLA İLGİLİ KİTAP TANITIMLARI - 1

Durulmayan Bir Kafa Bir Delilik ve Duygudurumları Güncesi Kay Redfield Jamison Durulmayan Bir Kafa, manik-depresif hastalıklar üzerine uluslararası bir uzman ve bir Amerikan üniversitesinde tıp profesörü unvanına sahip az sayıda kadından biri olan Kay Redfield Jamison’ın, iradesini, azmini ve etkileyici entelektüel yeteneklerini kullanarak manik-depresif hastalıkla on yedi yaşından beri nasıl savaştığını anlatıyor. Bu tür deliliğin çok kendine özel bir iç sızısı, çoşkunluğu, yapayalnızlığı, dehşeti var. Uçtuğunuz zaman harikasınız. Düşünceler olsun, duygular olsun müthiş bir hızla, yoğunlukla üst üste geliyor, aynı kayan yıldızlar gibi siz bu yıldızların peşine düşüp her an daha iyisini daha parlağını buluyorsunuz. Çekingenlik diye bir şey kalmıyor, aradığınız sözcükleri, jestleri tak diye buluyorsunuz, başkalarını büyülediğinizin kesinlikle bilincindesiniz. Tekdüze insanlarda ilginç yanlar keşfediyorsunuz. Gövdenizin her yanını müthiş bir duyarlık sarıyor, baştan çıkarmak, baştan çıkarılmak karşı konulmaz bir istek heline geliyor. Her şey çok kolay, siz çok güçlüsünüz, parasal açıdan da her şeyi yapabilecek durumdasınız, üst düzey bir keyif, coşku, mutluluk iliklerinize kadar dolmuş. Çeviri Pınar Kür; Oğlak Yayıncılık 1996 Kitaptan alıntılar “Depresyona girdiğinizde kimse sizin yanınızda bulunmaya tahammül edemez. Yanınızda olmak gerektiğini düşünürler, hatta bunun için çaba da gösterirler ama siz kendiniz bilirsiniz -onlar da bilir- inanılmaz ölçüde usandırıcı, yorucu olduğunuzu: Sinirli, paranoyak, mizah duygusundan uzak, cansız, sürekli kusur bulucu birisinizdir, ne kadar dil dökerlerse döksünler size güven aşılayamazlar. Korku içindesinizdir, başkalarını da korkutursunuz, "hiç kendinde değilsin, ama yakında düzeleceksin"izdir ama bunun böyle olmadığını bilirsiniz.” “Kafamın içi yavaş yavaş karanlığa büründü, çok geçmeden her türlü denetimi kaybettim. Kendi düşüncelerimin izini süremiyordum. Kafamın içinde cümleler uçuşuyor ama parçalanıp anlamlarını yitiriyor, tek tek sözcüklere indirgeniyordu; sonunda kelimeler de gitti, yalnızca sesler kaldı.” “Okuldakilerin nasıl olup da beni normal sandıklarını anlayabilmiş değilim. Herhalde herkes kendi derdinde olduğundan, kendi dünyaları ile dolu olduklarından, çaresizlik içinde kıvranan biri eğer acılarını sergilemeyip saklamaya çabalarsa, kimsenin dikkatini çekmiyor. Bense dikkat çekmemek için öyle böyle değil, çok büyük bir çaba gösteriyordum.” “Elbette zaman zaman yüreğim daralıyormuşcasına neşeli görünüyorum, insan içinde aklım başımdaymış gibi konuşuyorum, dışarıdan bakıldığında keyfim Allah bilir ne kadar yerinde. Oysa ruh ölümcül uykusunu sürdürüyor, kalbin binbir yarası kanıyor.” “Dünyadaki bütün yeşil bitkiler birer birer, dal dal, yaprak yaprak ölüyorlardı ve ben onları kurtarmak için hiçbir şey yapamıyordum. Attıkları çığlıklar inanılmaz bir sesler kargaşasıydı. Kafamdaki ölüm ve çürüme imgeleri her dakika çoğalıyordu.” x x x Bipolar Çocuğunuz ve Siz Judith Lederman, Candida Fink Bipolar bozukluk son zamanlarda çocukları etkileyen hastalıklar arasında en çok yanlış anlaşılan ve yanlış teşhis edilen bir hastalık olarak belirlenmiştir, çarpıcı şekilde artmaktadır. Bipolar Çocuğunuz ve Siz, anne babalara bu meydan okuyucu tanıyla baş etmeleri için gereken kusursuz öğütler ile uzman bilgilerini vermekte ve aynı zamanda bipolar bir çocuğun yanı sıra aile bireylerinin de bipolar çocuğa gereken bakım ve desteği nasıl sağlayacaklarını göstermektedir. Çeviren Tayfun Hakan; Alkim Yayınevi Orjinal Adı: The Ups and Downs of Raising a Bipolar Child: A Survival Guide for Parents Bu kitabı gazeteci olan Judith Lederman adlı bipolar bir çocuk annesi ve çocuk psikiyatristi Candida Fink birlikte yazmışlar. Judith bir bipolar annesi, 3 çocuklu, en büyük çocuk ergenlik çağında, ortanca 5 yaşlarında, ondan ufakta bir kızı var. Ortanca çocuğu daha 4-5 yaşlarında iken kendini öldürmek, dünyada yaşamamak benzeri farklı hareketler yapmış. Sonrasında okulda, evde bakıcılar beklenmeyen hareketler yaparak, ailesine başa çıkamayacağı sorunlar yaşatmış. Götürdükleri bir psikolog dikkat çekmeye çalışma hareketleri olarak durumu küçümsemiş. Devamında bakıcılara yaşattıkları ve bir defasında da küçük kızkardeşinin burnunu ısırmasıyla olaylar daha da dikkat çekici bir hale gelmiş. Bu arada da Anne kendini suçlamakta, çocuğuma bakamadım, başında duramadım çalışmam gerekiyordu… Durumun düzelmemesi sebebiyle, bir gün baba evde diğer iki çocuğa bakarken, annesi çocuğu bir hastaneye götürmüş ve orada zorla bir kağıt imzalamış 72 saat gözetimde kalması için, aksi halde hastanede velayetini alırız diye korkutmuşlar. Çocuğa hiperaktivite tanısı konulmuş ve ritalin ve bir başka ilaç verilmiş. Ama çocuğun ritalini aldığı birkaç gün boyunca olaylar daha da içinden çıkılmaz bir hale gelmiş. Bundan sonra başka bir çocuk psikiyatristine de gitmişler, durum anlatılınca ve Annenin kayınpederinde de duygulanım bozukluğu olduğu hikayesini doktor öğrenincer, birden çok kızmış.. Kime? Hastaneye.. Çocuğa o ilaçları verdikleri ve bipolar olduğunu anlayamadıkları için. Bu olay çocuk 8 yaşlarında iken olmuş. Doktor tekrar sigorta şirketini aramış, ama başka bir hastanede yeniden çocuğun bir süre yatılı tedavi altına alınmasını sağlamış. Tedavi sonrası artık eskisi gibi başa çıkamadıkları bir durum yaşamamışlar.. Anne Judith ve eşi için en sevindirici haber ise, bu hastalığın ortaya çıkmasında kendilerinin hiçbir suçu olmaması imiş. Doktor öyle söylemiş. Daha önce hep kendisi neyi eksik yanlış yaptı da çocuğu hasta oldu diyormuş, üzülürrmüş. Kitabın bölümleri sonunda doktorun 1-2 sayfa yazdığı kısımlar var onun dışında hep bipolar çocuk annesi Judith yazmış kitabı.. DSM-IV yetişkinlere tanı koyma için hazırlandığından ve çocuklar tam bir mani depresyon dönemi değil ama gün içinde değişken daha farklı ve ani duygudurum değişimleri yaşadığı için, doktorlar farklı bir yolla tanıya karar veriyorlarmış.. Kitapta nasıl doktor, psikolog, sosyal işler uzmanı seçilir terapi alınır, ne zaman doktor psikolog değiştirilmeli, sigorta şirketlleri ne yapar vb biraz Amerika’ya özgü bölümler de var.. Özeti kitaba bakarak yapmam daha iyi ama, şimdilik akıldan yapalım.. Mahremiyet başlığında çocuk ve ailesinin doktrorun terapistin konuşmalarını, kayıtları ne ölçüde görebileceği vb yazılmış kitapta. Amerikan yasalarına göre aile çocukla ilgili tutulmuş tüm yazılı kayıtları, hastane belgelerini alma, kopyasını çıkarma hakkına sahipmiş. Zaten kitapta bu tavsiye de ediliyor, ileride başka doktora hastaneye gidilirse yardımı olması açısından tavsiye ediliyor. Alternatif tedaviler başlığında, hayvan destekli terapi kısmı ilgi çekici. Çocukların hayvanlarla iletişimi, sevmesi gibi durumlar açısından öneriliyor.. Ancak köpek beslese bile, uygun olunmayan zamanlarda ailenin köpeği çocuktan farklı bir yerde tutması öneriliyor. Öte yandan bir At terapisi varmış, hem hayvanları tanıyor, at binmeyi öğreniyor ve hem de eğitim alıyor.

PANİK ATAK - 3

Panik Atağın Etkileri Panik atak çok gürültülü ve şiddetli fiziksel belirtilere neden olmasına rağmen, örneğin şiddetli kalp atımları, ani yükselen ya da düşen kan basıncı vb. gibi, ilginç olarak hemen hiç bir fiziksel hasara ya da organik bir hastalığa neden olmaz. Bunun nedeni tam olarak bilinmemektedir ama tıbbi kayıtlar bunu göstermektedir. Panik nöbet nedeniyle ölmüş ya da panik bozukluk stresi nedeniyle intihar etmiş bir hastaya dair de hiçbir kayıt yoktur. Yine panik ataklı bireylerin en büyük korkularından biri olan aklını yitirme ya da delirme korkuları da geçersizdir. Çünkü hiç bir panik bozukluklu birey, daha ciddi bir psikiyatrik bozukluğa, örneğin şizofreni vb. gibi, sürüklenmez. Aslında bu yönüyle insanı oldukca sağlıklı tutan bir hastalıktır. Ayrıca bir çok panik ataklı birey, panik nöbet geçirme korkusuyla, sigarayı, içkiyi ya da tuzu şekeri kestiğinden, sık tıbbi tahlil yaptırdıklarından dolayı oldukça sağlıklı ve uzun bir ömür yaşama şansına sahip olur. Ancak hastalığın psikososyal zararı büyüktür. Panik bozukluk, kişinin psikolojik kurgusuna yerleşmeye başladığı andan itibaren bir çok davranış ve tutumu etkiler. Bir çok kişi panik atak olduktan sonra kendini eskisi kadar iradeli ve güçlü hissetmediğini, argo bir deyimle ‘ çaptan düştüğünü ‘ söyler. Bu hastalarda, artan korkuları ve öfkeye karşı zayıflık nedeniyle, çabuk kaçınma, çabuk tepki gösterme sonra da kendini suçlama ya da pişmanlık geliştirme gibi davranış ve düşünce dizinleri ortaya çıkabilir. Bu değişiklikler özellikle yakınları ile ilişkisine olumsuz yansır. Kaçınmalar gelişmeye başladığı zaman ise kişinin hayat alanı daralır, genel işlevselliği azalır ve kendine güveni düşer. Gelişen fobileri nedeniyle örneğin toplantı fobisi, topluluk önünde konuşma fobisi ya da uçak fobisi gibi, bir çok kişinin iş performansı olumsuz etkilenmeye başlar. Panik atak kronikleştikçe kişinin iradesini ve güvenini zedeleyici etkisi belirginleşir, farklılaşmışlık duyguları, yalnızlık duyguları kuvvetlenebilir ve depresyona sürüklenme ihtimali artabilir. Bir çok kişi kronik panik atağı nedeniyle çapının altındaki hedeflere razı olma, kendinden daha yetersiz insanlara muhtaç olma ya da etkisi altına girme gibi dramatik durumlara düşebilir. Sonuç olarak, panik bozukluk uzun süre yaşandıkça kişinin hayatını kendi rengine boyamaya başlayabilir. Panik Atak Tedavi Yöntemleri Bu bölüme kadar anlatılanlardan da anlaşılacağı gibi, panik atak tedavisinde en önemli nokta ‘erken tanı ve erken tedavidir’. Hastalığın kronikleşmesi hem hastalığın verdiği hasarları artırmakta hem de tedaviyi zorlaştırmaktadır. Kronik panik atakta da tedavi şansı devam eder, ama daha uzun süre gerekir. Panik Atak Dostları Derneği’nin kuruluş amaçlarından biri ve 1998 yılından beri olanaklarına göre yüksek başarıyla yürüttüğü bir çabası da bu yöndedir. Yani hastalığın bilinirliğinin artması ve erken tanı konulabilmesidir. Erken tanının bir diğer yararı da hastayı bir çok gereksiz tıbbi test ve tetkikten kurtarması, ekonomik ve sosyo-psikolojik kaybını azaltmasıdır. Tedavi için erken başvuruda bulunulursa panik bozukluk 4-6 ay içinde % 100 e yakın bir başarı oranı ile tedavi edilebilir. Ama kronikleşme, başarı şansını % 70-80′ lere kadar düşürebilir. Kronikleşmiş hastalardaki bu tedavi başarı oranındaki düşüşün nedenlerinden bazıları, tedavi süresinin uzaması nedeniyle hastanın hem sabır, hem ekonomik açıdan zorlanması nedeniyle tedaviye katılımının kesintiye uğraması ve yine bıkkınlaşmış hastalarda tedavi olacağına dair inanç yitimi gelişmesidir. Tedavi Yöntemleri Panik atak tedavisinde 3 temel araç ya da yöntem vardır. Bunlar ilaç, psikoterapi ve yardımcı tedavi yöntemleridir. Hastalar tercihen sadece ilaçla ya da sadece terapiyle tedavi edilebilirler. En yaygın yaklaşım bu ikilinin birlikte kullanımıdır. Yardımcı tedavi yöntemleri, diğer ikisi ( ilaç ve terapi ) gibi temel tedavi yöntemleri olmamakla birlikte temel tedavi yöntemlerinin başarısını arttırırlar. 1- İlaç Panik atak tedavisinde temel ilaçlar antidepresanlardır. Antidepresanlar hem kullanıldıkları süre boyunca panik nöbetlerin sıklığını, şiddetini düşürürler. Hem hastalığın yarattığı, hastayı oldukça rahatsız eden gerginlik, stres, aşırı duyarlılık hallerini hafifletir ya da ortadan kaldırırlar, hem de uzun kullanımlarında hastalığın tümüyle ortadan kalkmasına yardımcı olabilirler. Antidepresanların panik bozuklukta tümüyle tedavi edicilik oranları tartışmalı olmakla birlikte % 70′ ler civarında olduğu genel kabul görmektedir. Antidepresanlar, terapi ile birlikte kullanıldığında ise tedavi oranı %90′ ları bulmaktadır. Yine tartışmalı diğer bir konu da antidepresanların ne kadarlık bir kullanım sürecinde bu başarı oranının yakaladığıdır. Bize göre erken başvurularda 4-6 aylık antidepresan kullanımı yeterli olabilirken, uzamış panik bozukluklarda bu süre bir yıla hatta iki yıla kadar uzayabilmektedir. Antidepresanların çoğu zararsız olan bir çok yan etkileri olabilir. Yan etkiler doktor gözetiminde yapılan bir kullanımda kolaylıkla yönetilebilir ve bunlar için endişelenmeye gerek kalmaz. Antidepresanların uzun kullanımlarının yan etkiyi arttırması gibi tehlike yoktur. Gerektiği takdirde çok uzun sürelerde güven içinde kullanılabilirler. Bağımlılık yapmamaları ve güvenilirlikleri günümüzde antidepresanları panik bozuklukla başetmede en etkili kimyasal silah haline getrmektedir. Yeşil reçeteli olan ve olmayan anksiyolitikler ( sıkıntı, endişe gidericiler ) de tedavide kullanılabilir. Bu ilaçlar alındıkları saatler içinde etkilidir, uzun vadeli etkileri ve dolayısıyla tedavi edici etkileri yoktur. Yeşil reçeteli ilaçların kullanımı ise yüksek bağımlılık potansiyelleri nedeniyle özel bir dikkat gerektirir. Başka bir çok ilaç, örneğin sara ilaçları, antipsikotikler, kas gevşeticiler vb. doktor tercihlerine bağlı olarak kullanılabilir. Ama bunlar panik atak tedavisinde temel ilaçlar değil, yardımcı ilaçlardır. 2-Terapi Psikoterapi, yani sözel yardım, panik bozukluk tedavisinde daha ilk adımda başlar. Panik nöbetler yaşamış ve sarsılmış hastaların yaşadıkları şokun giderilmesi, onların organik bir hastalıkları olabileceği korkularından uzaklaştırılıp, panik nöbetler yaşadıklarına ikna edilmesi, panik bozukluğun detaylı anlatılması ve tedaviye cesaretlendirilmeleri hep bir terapi yaklaşımı gerektirir. Daha sonraki süreçlerde doktorun tercih ettiği terapi yöntemleri ile hastanın nöbetlerle başetmeyi öğrenmesi, stres faktörlerini tanıması ve yönetebilir hale gelmesi, sonra da panik bozukluğu yenebilir hale gelmesi amaçlanır. Bir çok terapi yöntemi olmakla birlikte panik bozuklukta en geçerli terapi yöntemlerinin kognitif terapi ve davranış terapisi kombinasyonu olduğu genel kabul görür. Genel bir anlatımla kognitif yani bilişsel terapi, hastanın geçmişte edinmiş olduğu onu panik atağa sürükleyen negatif düşünce ve inançların, yani bilişlerin daha yararlı olanlarla yer değiştirmesini sağlanmasıdır. Davranış tedavisi de genel anlamda korkulan durumlarla ilgili sistematik ya da direkt üstüne gitme yöntemleri içerir ve özellikle kaçınmaların tedavisinde yararlı olabilir. PANDOST, Panik Atak ve Anksiyete Dostları Derneği’ne teşekkürlerimle

19 Eylül 2014 Cuma

Panik Atak - 2

Panik Bozukluk Belirti Listesi ile devam ediyoruz. 2- Düşünce Belirtileri: Düşünce belirtileri yukardaki fiziksel belirtilere ve algılara eşlik eden kötümser yorum ve inançlardır. Bunlardan bazıları; -Ölmek üzereyim. -Aklımı yitirmek üzereyim. -Kontrolümü kaybediyorum. -Bu hiç bitmeyecek. -Diğer insanlar benim aklımı kaçırdığımı düşünecek. -Ben gerçekten korku içindeyim. -Kalp krizi geçiriyorum. -Kendimden geçmek üzereyim. -Buradan çıkmam mümkün olmayacak. -Diğer insanlar ne düşünecek bilemiyorum. -Bana ne olduğunu anlamıyorum. -Ben hep böyle kalacağım. -Midemdekileri çıkartmak üzereyim. -Beyin tümörüm olmalı. -Nefes alamayıp öleceğim. -Tıkanma yüzünden öleceğim. -Aptalca davranışlar sergileyeceğim. -Kör olacağım. -Birisine zarar vereceğim. -İnme inecek, felç olabilirim. -Çığlık atacağım. -Saçmalayacağım ya da komik konuşacağım. -Rezil olacağım. -Korkudan felç olacağım. -Bende gerçekten fiziksel bir problem var. -Nefes almam mümkün olmayacak. -Çok kötü bir şey olacak; olay çıkaracağım. - ve diğerleridir. 3-Kaçınma Belirtileri: -Tek başına kalamıyorum. -Tek başına evden uzaklaşamıyorum. -Berbere, kuaföre gidemiyorum. -Diş hekimine gidemiyorum. -Alışveriş merkezlerine gidemiyorum. -Restaurantta yemek yiyemiyorum. -Tiyatroya, sinemaya gidemiyorum. -Pazara çıkamıyorum. -Kalabalık yollarda yürüyemiyorum. -Spor yapamıyorum. -Denize giremiyorum. -Toplantıya gidemiyorum. -Yolculuğa çıkamıyorum. -Köprüden geçemiyorum. -Tünelden geçemiyorum. -Evden uzağa gidemiyorum. -Tek başına otomobil kullanamıyorum. -Tek başına parka gidemiyorum. -Tek başına alışverişe gidemiyorum. -Trende seyahat edemiyorum. -Asansöre binemiyorum. -Otobüste seyahat edemiyorum. -Metroya binemiyorum. -Uçak ile seyahat edemiyorum. -ve diğerleridir… 4- Beklenti Endişesi ve İlişik Belirtiler, Bu belirtiler duygusal belirtiler olarak da tanımlanabilir. Beklenti sıkıntısı, panik atağa yakalanmış olmakla ilgili genel kötümser duygu hali, nöbetleri tekrar geçireceği endişesi içinde yaşama, sık sık bedenden olumsuz işaret alma ve bedenle ilgili kaygılar yaşama halidir. Buna ilişik olarak, - gün içinde sık sık nedensiz endişeli olma hali, - sık sık nedensiz huzursuz ve gergin olma hali, - sık sık nedensiz öfkeli olma hali, - ve diğer duygusal sıkıntılar, duygusal oynamalar yaşama halidir. PANDOST, Panik Atak ve Anksiyete Dostları Derneği’ne teşekkürlerimle.

13 Eylül 2014 Cumartesi

PANİK ATAK - 1

Panik Atak Nedir? Panik atak bir psikiyatrik bozukluk hastalığıdır. İnsanların yaşadığı sıkıntıların bir nöbet halinde dışavurumu şeklinde de tanımlanabilir. Panik atak nöbeti geçiren kişi; kalp atımında düzensizlik ve ağrı, nefes alamama, düşüncelerin dağılması, beden işaretleriyle beraber endişe ve panik duygusu yaşar. 3 dk ile 15 dk arasında değişen bu nöbetler bir ay içinde sık sık tekrarlıyor ve kişi her an nöbet yaşayacağı endişesiyle yaşıyorsa, hastalığın diğer parçaları gelişmeye başlayabilir. Panik nöbetler yaşayan kişide, bu oluşumların heran olabileceği düşüncesi bazı kaçınmaları ortaya çıkarır -örneğin tek başına kalamama endişesi- ve fobiler oluşur. Panik Bozukluk Tanımı Halk arasında yaygın olarak panik atak olarak bilinmekle birlikte bu sendromun asıl adı panik bozukluktur. Panik atak ya da panik nöbet olarak tanımlanan durum ise, bu bozukluğun temel parçalarından birini oluşturan, ani, beklenmedik biçimde gelen beden belirtilerinin eşlik ettiği şiddetli kaygı ve korku ataklarıdır. Ama Panik bozukluk sadece bu panik nöbetlerden oluşmaz. Beklenti endişesi ve kaçınma dediğimiz fobi benzeri durumlar da hastalığın temel parçalarıdır. Panik bozukluk hemen her zaman bir panik nöbet geçirilmesi ile başlar. Bu ilk panik nöbetler herhangi bir zamanda, beklenmedik biçimde ve neredeyse hiç ön belirti vermeden aniden gelirler. Bir çok hasta bu ilk nöbette acil olarak bir hastaneye ya da bir kliniğe gitme ihtiyacı duyar. Çok az kişi bu şiddetli nöbetleri yardım aramadan ya da almadan atlatabilir. Ancak panik nöbet geçiren herkes panik bozukluğa yakalanmaz. Şiddetli bir nöbet yaşayan ya da bu nöbetleri arka arkaya sık yaşayan bireyler, içinde bulundukları diğer stres durumlarının da katkısıyla panik bozukluğa sürüklenirler. Panik bozukluğa sürükleniş sürecini destekleyen ikinci aşama, kişide bu nöbetlere dair aşırı zihinsel meşguliyet ve bu nöbetlerin tekrar yaşanabileceğine dair derin endişeler gelişmesidir. ‘Beklenti endişesi’ olarak tanımladığımız bu ikinci aşamanın da baskınlaşması ile panik bozukluk belirginleşmeye başlar. Her hastada olmasa da bir çok hastada üçüncü aşama olan kaçınma dönemi de tabloya eklenir. ‘Kaçınma’, panik atak geçirme ile ilgili korku ve endişeleri belirginleşmiş bireyin bu nöbetleri geçirebileceğini düşündüğü ortam ve durumlardan uzak kalma çabaları ve stratejileri geliştirme sürecine verilen genel addır. Örneğin kalp krizi geçirebileceğini düşünen kişinin spor yapmaktan kaçınması, bayılabileceğini düşünen kişinin yanında hep birilerini bulundurma çabası, ya da acil servise gitme ihtiyacı olabileceğini düşünen kişinin trafik tıkanıklığı kaygısı ile yola çıkmaması, yine farklı tıbbi sorunlar yaşabileceği endişesi ile uzun mesafeli yolculuklardan kaçınması vb. gibi önlemler geliştirmesi kaçınma stratejilerine bazı örneklerdir. Ancak bir süre sonra bu kaçınmaların bazıları fobiye dönüşerek hastalığın sorun yaratan bir parçası haline gelebilirler. Bu noktaya gelindiğinde ne yazık ki panik bozukluk kişinin yaşam alanını sinsice daraltmaya başlar, çalışma koşullarını güçleştirir ve insanı ilişkilerinde başkalarına bağımlı hale getirebilir. Panik Bozukluk Belirtileri Her panik bozukluğa sahip birey aynı belirtilere sahip değildir. Yine panik bozukluğu olan her birey her zaman aynı belirti kümesinde kalmaz, hastalık belirtileri değişebilir. Örneğin bir hastamızda önceleri kalp krizini taklit eden panik nöbetleri varken, daha sonra aklını kaybetme korkuları içeren, vb. panik nöbetler gelişebilir. Bu nedenle, her hastanın bazı belirtilerini yaşadığı bu sendromun, belirtilerinin çok daha detaylı aktarılması gerekir. Ancak panik bozukluğun göründüğünden çok daha fazla açık ya da gizli belirtileri vardır ve hem sınıflandırılması hem de tümünün aktarılması kolay değildir. Aşağıda Panik Atak Dostları Derneği olarak bizim geliştirip kullandığımız, belirtilerin dört başlık altında tasnif edildiği listemizi bulacaksınız. Bu liste en çok görülen belirtileri içerir. Ama sizin yaşadığınız, bu listede bulunmayan belirtiler de olabilir. Panik Bozukluk Belirti Listesi 1. Beden Belirtileri: Bedende gerçekten yaşanan, ama olduğundan abartılı ve yüksek algılanan duyumlardır. Bunlar, - Hızlı ve şiddetli kalp atışları, - Düzensiz kalp atışları ve göğüste sıkışma hissi, - Tansiyonun yükselmesi, başta basınç ve boyunda gerginlik hissi - Her tarafta sıcaklık hissetmek - Hızlı nefes alıp verme - Göğüste basınç - Hava açlığı nefes alma zorluğu - Ağız kuruluğu - Boğazda yumruk hissi - Ellerde titreme - Diz ve bacaklarda güçsüzlük veya esneklik - Ellerde, ayaklarda ve yüzde karıncalanma - Avuç içlerinde terleme - Soğuk ve ıslak eller - Kısmen felce uğramışlık duygusu - Baş dönmesi, sersemlik, göz kararması - İç titremesi, titreme duygusu - Bayılacakmış hissi - Bulantı veya ishal - Ani şiddetli mide gazı ve midede basınç hissi - Mideye bir şey çöküyor ya da yanma hissi – Midede titreme, heyecan - Bulanık görme - Açık olarak (net olarak) düşünememe - Gerçek dışılık hissi (rüyada gibiyim) - Çevreyi ya da bedeni değişmiş algılama hissi. - Ve diğer belirtilerdir. PANDOST, Panik Atak ve Anksiyete Dostları Derneği’ne teşekkürlerimle.

10 Eylül 2014 Çarşamba

AKP - PKK ortaklığının özerklik girişimine CHP aşısı

Dün, CHP’nin 91. Kuruluş yıldönümü idi. Ne yazık ki artık CHP Atatürk’ün partisi olmaktan çıkmıştır. Dolayısı ile CHP’nin bugününü, altına imza atılacak şekilde irdeleyen Doğu Perinçek’in 07.09.2014 tarihli yazısını paylaşarak, yorumları sizlere bırakıyorum. “Kılıçdaroğlu, 23 Mayıs 2011 günü, Van toplantısının ardından Hakkâri'de AB'nin "Yerel Yönetimlere Özerklik Şartı"nı uygulayacaklarını ilan etmişti. Son Olağanüstü Kurultayda bu kez vurgulayarak yineledi. İŞLEDİKLERİ SUÇUN FARKINDALAR CHP Genel Başkanı "Dersimli Kemal"in programı, ancak özerklik olabilirdi. Çünkü Dersim vurgusunun kendisi derebeyliğe, başka deyişle Ortaçağ zorbalığına işaret ediyor. Yol haritaları ise AKP-PKK Ortaklığının Açılımıdır. CHP'nin kimi yöneticilerini ve milletvekillerini dinliyoruz. Özerkliği göğüslerini gere gere savunamıyorlar. Boyunları eğik. İşledikleri suçun farkındalar. Bölücü programı şekere bulayarak milleti kandırmak peşindeler. Avrupa Özerklik Şartı sayesinde yerel yönetimleri Türkiye ölçeğinde güçlendireceklermiş. ABD VE AB DAYATMASI Önce şu soruya yanıt verilsin: Avrupa Özerklik Şartı kimin programı? Adında Türkiye yok: Avrupa Özerklik Şartı. Ama daha önemlisi arkasında ABD var. Peki ABD ve Avrupa Birliği'nin derdi, Türkiye'de yerel yönetimleri güçlendirmek midir? Atlantik devletleri, özerkliği Kürt sorunu bağlamında dayatıyorlar. ABD'nin de Avrupa'nın da "Free Kurdistan" programları açıktır. NATO toplantılarında duvarlara astıkları ve kişiliksiz yöneticilerin burunlarına dayadıkları haritalar biliniyor. ABD ve Avrupa Birliği, bölücü amaçlarını saklamıyorlar. Ermeni soykırımı, Türk Ordusu'nun Kıbrıs'tan çıkartılması, Patrikhane vb. dayatmalar da aynı paket program içindedir. Bir de ekonomik cephesi var bu programın: Özelleştirme, tarımı çökertme, kamu hizmetini tasfiye, gümrükleri kaldırma, paranın giriş çıkışını kontrolden vazgeçme vb. CHP, yalnız özerkliği değil, ABD ve AB'nin dayattığı emperyalist programı bir bütün olarak benimsemiştir. PKK'NIN PROGRAMI Özerkliğin en hararetli yandaşı, PKK ve güdümündeki örgütlerdir. "Demokratik Özerklik" adını verenler de onlardır. PKK, herkesin bildiği gibi, Türkiye ölçeğinde yerel yönetimleri güçlendirmeyi değil, Güneydoğu'da hükümetçikler kurmayı ve bu otorite alanlarını bir devlet içinde bütünleştirmeyi amaçlamaktadır. CHP merkezi, PKK-BDP-HDP'nin programına bağlanmıştır. Aydınlık, 3 Eylül 2014 günü çok önemli bir haber yaptı: CHP yönetiminde bulunan yetkililer, önümüzdeki seçimlere HDP ile ittifak yaparak gireceklerini belirtiyorlar. İttifakın ortak programı da berraklaşmış bulunuyor: Açılım ve Özerklik. Nitekim CHP ve BDP-HDP yöneticileri, özerklik konusunda paslaşarak ilerliyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu'nun Özerklik vurgusundan sonra, Aysel Tuğluk da Kürt halkının kendisini yönetmek istediğini söyledi. CHP, Kemalist Devrimin Millî ve Tekil devlet programını terk etmiştir. "Altı Ok'u dizayn etme" lafları, CHP'nin Atatürk Devrimiyle cepheleşme içine girdiğini kesin çizgilerle ortaya koymaktadır. VAN, HAKKÂRİ VE DİYARBAKIR'DA AÇIKLANDI Dikkat buyurulsun, Kılıçdaroğlu, Özerklik uygulayacaklarını, Tekirdağ'da, İzmir'de veya Trabzon'da açıklamadı. İlk kez Van toplantısıyla gündeme getirmişti, arkasından Hakkâri, Diyarbakır gezilerinde işledi. Demek ki, amaçları yerel yönetimleri güçlendirmek değil, Güneydoğu bölgemizi ayrı bir siyasal düzene sokmaktır. Bu program halka özgürlük ve iktidar sağlamıyor; ABD'nin bölgede üs kurmasına hizmet ediyor. CHP, tıpkı AKP gibi İkinci İsrail tasarımının hizmetindedir. BÖLÜNMEYİ YASALLAŞTIRMA CHP, daha geçen ay, terör örgütü PKK'nın yasallaştırılmasına omuz verdi. Böylece bölünmenin silahlı gücü yasallaştırıldı. AKP-PKK-CHP yasanın Meclisten geçirilmesinde el ele verdiler. Bu işbirliğinin önündeki görev, özerkliğin uygulanmasıdır. Millî Devleti anayasa değişikliğiyle delemeyenler, Avrupa Özerklik Şartı'nı kabul ederek, Anayasayı uluslararası yoldan yıkıma uğratma peşindedirler. Önümüzdeki süreçte AKP-PKK-CHP Açılım Ortaklığı, "İkiz Yasalar"ı da çekmeceden çıkaracaktır. Avrupa Özerklik Şartı, bu koşullarda birliğe ve barışa değil, bölünme ve kargaşaya hizmet ediyor. DEREBEYLİĞİN VE TARİKATLARIN GÜÇLENDİRİLMESİ Avrupa Özerklik Şartı, yalnız ülke bütünlüğünü ve Millî Devleti yıkıma uğratmakla kalmıyor, aynı zamanda toprak ağalığını, şeyhliği, tarikatları, cemaatleri, özetle derebeylik ilişkilerini pekiştirmeyi amaçlıyor. Bu açıdan CHP, demokratik devlete ve çağdaş topluma karşı cephe tutmaktadır. CHP, açılım partisi haline gelerek köklerini ve varlığını inkâr etmiştir. Bu bir intihar vakâsıdır. CHP, PKK oylarına taliptir, bu nedenle seçmenden vazgeçmiştir. Hatırlayalım, 2010 Anayasa Referandumu'nda Kılıçdaroğlu, özerklik söylemiyle Tayyip Erdoğan'ın "evet" oyunu yüzde 58'e çıkartmıştır. CHP'NİN ÖLÜSÜNDEN MEDET UMUYORLAR Açılım ve Özerklik girişimi çıkmazdadır. Başaramayacakları kesindir. ABD, Suriye'de yenildi. İkinci İsrail planı bozguna uğradı. AKP-PKK ortaklığının başaramadığı bir görevi, onlara CHP'nin ölüsünü ekleyerek başarma şansları bulunmuyor.”

7 Eylül 2014 Pazar

KIZ BABASI OLMAK

“KIZLAR, babalarının yaptığı ve söylediği şeyleri asla unutmazlar. Kızlar aslında en çok babalarına kırılır, en çok babalarıyla mutlu olurlar.” Anonim Bu gün yazı günüm, ve siz bu satırları okurken kızım benden isteniyor olacak. Kişisel olayları köşeme taşımaktan hoşlanmasam da, bu düşünceleri ve bu yazıyı tüm kız babalarına ithaf ediyorum. Dolayısı ile damatlara ince ayarda çekmek gerekiyor sanırım. Bu yüzden aşkı en güzel anlatan ve bunu kendi dilinde Türkçe olarak anlatan Nazım’ın dediği gibi, “Hep bir ağızdan türkü söyleyip hep beraber sulardan çekmek ağı, demiri oya gibi işleyip hep beraber, hep beraber sürebilmek toprağı, ballı incirleri hep beraber yiyebilmek, yârin yanağından gayrı her şeyde her yerde hep beraber! diyebilmek için” çıkılmalı bu yola. Ve bu ince ayarı Karl Marx’ın damadına yazdığı mektupla süslemek istiyorum. Karl Marx’da olsa , Kız Babası! “Azizim Lafargue, Aşağıdaki tespitlerimi iletmeme izin vereceğinizi umuyorum. 1. Eğer kızımla ilişkilerinizi sürdürmek istiyorsanız, ona ‘kur yapma’ tarzınızdan vazgeçmeniz gerek. Gayet iyi biliyorsunuz ki henüz verilmiş bir evlenme sözü yok ve hiçbir şey belli değil. Laura usulüne uygun şekilde nişanlınız olsaydı da, bu işin uzun vadeli olduğunu unutmamanız gerekirdi. Fazla samimiyetin yol açacağı davranışlar da burada uygunsuz kaçıyor. Çünkü bu durumda iki sevgilinin birbirlerine güçlü arzular duydukları halde aynı yerde oldukça uzun süre birbirlerine yaklaşmadan yaşamaları gerekiyor. 2. Yalnızca bir haftalık bir jeolojik dönem içinde bile tavırlarınızdaki değişikliği dehşet içinde izledim. Fikrimce gerçek aşk, ihtiyat, tevazu ve hatta aşığın maşuğa karşı çekingenliği içinde ifade edilir. Asla ihtiras içinde kendini kapıp koyuvermekle ve zamansız samimiyet gösterileriyle değil. Siz bu karmakarışık mizacınızı sergilediğinizde, kızımla davranışlarınız arasına aklımı koymak da bana düşüyor. Eğer ona olan sevginizi Londra boylamıyla uyarlı bir biçimde göstermekten acizseniz, tavsiyem onu uzaktan sevmenizdir. Bunun üzerinde daha fazla durmayacağım. 3. Laura’yla olan ilişkilerinizi belirginleştirmeden önce ekonomik durumunuza ilişkin ciddi bilgiye ihtiyacım var. Kızım işleriniz hakkında bilgi sahibi olduğumu zannediyor. Oysa yanılıyor. Bu sorunu şimdiye kadar ortaya atmadım çünkü kanımca bu girişimin sizden gelmesi gerekirdi. Biliyorsunuz ki elimde avucumda ne varsa hepsini devrimci mücadeleye harcadım. Buna pişman değilim. Tersine, eğer hayata yeniden başlayacak olsaydım yine aynı şekilde hareket ederdim. Yalnız, evlenmezdim. Gücüm yettiğince kızımı, annesine hayatı zehir eden zorluklardan kurtarmak istiyorum. Benim dolaysız etkim olmasa (bu benim açımdan zayıflıktır) ve sizle dostluğum kızımın seçimlerini etkilemese, bu iş hiçbir zaman bugünkü halini almazdı. O nedenle ağır bir kişisel sorumluluk taşıyorum. Şu anki durumunuza gelince, bunun peşine düşmemiş olsam da, elime geçen bilgiler pek tatmin edici değil. Fakat bunu bir kenara bırakıyorum. Genel durumunuza gelince, henüz öğrenci olduğunuzu, Fransa’daki kariyerinizin Liege olayı nedeniyle yarı yarıya çökmüş olduğunu, İngiltere’ye intibak edebilmeniz için en gerekli araç olan dilin sizde çok eksik bir unsur olduğunu ve en iyi halde bile başarı ihtimallerinizin (?) ne kadar şüpheli olduğunu biliyorum. Gözlemlerimden çıkardığım sonuca göre, işlere heyecanla başlamanıza ve iyi niyetinize rağmen, çalışkan bir mizaca sahip değilsiniz (Not: Lafargue daha sonra Tembellik Hakkı’nı yazdı). Bu şartlar dahilinde kızımla birlikte hayat gemisine binebilmeniz için size dışarıdan destek gerekecek. Ailenize gelince, hiçbir şey bilmiyorum. Bir miktar zenginliğe sahip olduklarını farz etsek bile, bu onların sizin için fedakarlığa katlanmaya pek hevesli olduklarını kanıtlamaz. Dahası onların sizin bu evlilik projenizi nasıl karşıladıklarını bile bilmiyorum. Tekrar ediyorum, bütün bu noktalar hakkında bana olumlu açıklamalar gerekiyor. Zaten hayata gerçekçi şekilde bakan siz de kızımın geleceğine idealist bir bakış açısıyla bakmamı beklemezsiniz. Şiiri ortadan kaldırmayı düşünecek derecede müspet bir insan olan sizin, kızımın zararına olacak şekilde şairane davranışlarda bulunmamanız gerekir. 4. Bu mektuptan doğabilecek bütün yanlış anlamaları önlemek için size şunu bildiririm ki, hemen şimdi evliliği akdetme iktidarına sahip olsaydınız bile bu yine de olmazdı. Kızım reddederdi. Ben de şahsen bu işe itiraz ederdim. Evlenmeyi düşünmeden önce olgun bir adam olmanız ve hem sizin hem de kızım için uzun bir tecrübe dönemi gerekiyor. 5. Bu mektup ikimizin arasında sır olarak kalırsa çok memnun olurum. Cevabınızı bekliyorum. En iyi dileklerimle, Karl Marx (Fransa’daki Paul Lafargue’a mektup, Londra, 13 Ağustos 1866)”

3 Eylül 2014 Çarşamba

SİNEMADA AKIL SAĞLIĞI (Devam)

Bu gün iki film önerisi ile devam ediyorum.. Saklambaç (Hide And Seek) Yönetmenliğini John Polson’un yaptığı film 2005 yılında çekilmiştir. Başrollerinde Robert De Niro ve Dakota Fanning yer alır. Çoklu kişilik bozukluğu konulu filmlerden belki de en iyisi bence. Filmde küçük bir kız annesi öldükten sonra ciddi bir travma geçirir ve en az kızı kadar problemli babası David, kızını bu olayın etkisinden kurtarmak için küçük bir kasabaya yerleşir. Yeni evlerine geldikten sonra küçük kız Charlie adında hayali bir arkadaş edinir. Kızının yalnızlıktan dolayı böyle bir arkadaşı olduğunu düşünen baba, gün geçtikçe ortaya çıkan küçük sorunlardan dolayı kızını sorumlu tutmaktadır. Emily ise suçlunun Charlie olduğunu söyler. David, hayali olup olmadığından emin olmadığı Charlie’nin kim olduğunu araştırmaya başlar. Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu “DKB” Filmde De Niro'nun yaşadığı psikolojik durumu incelediğimizde karşımıza çıkan psikolojik travmanın adı bu. Yani bir kişide ayrı kişiliklerin bulunması durumu. Yani içinizde, başka sizlerin olduğunu düşünün, fakat o sizlerden biri diğerinden tamamen farklı ve diğerinden habersiz. Çok muhafazakâr bir kişi olan siz yani orijinal kişiliğiniz' in yanında suça eğilimli ve günahkâr bir kişilik var olabilir. Bunun yanında on yaşında oyuncu ve şakacı bir çocuk kişilik de var olabilir. Bu kişilikler genelde orijinal kişiliğin ifade edemeyeceği duyguları ortaya koyarlar. Yani bir travma sonrasında oluşan bir durumdur. Etiyoloji (Nedeni inceleyen bilim dalı) de yine cinsel istismar Cinsel istismar yine sahnede, istatistiklerin en çok ortaya koyduğu ensest ilişkiler sonucu ortaya çıkan bu tablo genelde kadınlarda daha sık görülür. Baba, amca, dayı, komşu gibi yakınlardan gelen taciz sonucunda oluşur. Bunlar genelde gizli kalır ve kişilik bu durumla baş edemediği durumlarda, farklı emosyonları farklı kişilikler oluşturarark ortaya koyar. Dissosiyatif Füg Burada kişi beklenmedik uzun yolculuklara çıkabilir, fakat bu seyahatler başıboş dolaşmalar şeklindedir. Kişi kim olduğunu unutur ve yeni bir kimlik edinir. Davranışlarında ya da görüntüsünde herhangi bir gariplik yoktur yani her zamanki tanıdığımız kimyager Mehmet, avukat Mustafa olmuştur. Bu durum daha önceden de bahsettiğim Borderline “Sınırda Kişilik Bozukluğu” yanında bazı kişilik bozukluklarında ve yoğun alkol kullanımında görülebilir. Filmlerde, en çok esinlenen psikolojik durumlardan birinden bahsettik. Literatürde var olan diğer psikolojik bozukluklarla ilgili konuların işlenmesinin faydası büyük. Ayrıca, bilgi yaymada en etkili yollardan birinin de film-dizi gibi görsellerden faydalanmak olduğunu düşünüyorum. Yapımcılara duyurulur! Zindan Adası (Shutter Island) Shutter Island 2009 yapımı Martin Scorsese filmi. Yazarı Dennis Lehane olan aynı isimli romandan sinemaya uyarlanmıştır. Leonardo DiCaprio , Mark Ruffalo, Ben Kingsley, Michelle Williams belli başlı oyuncuları filmin. Boston açıklarında, içinde azılı akıl hastalarının bulunduğu ve dış dünyayla iletişimi tek bir noktadan sağlanan bir adada hastalardan birinin hücresinden kaçmasıyla başlar. Bu olayı araştırmakla görevli iki polis şefinin adaya gelmesinden sonra fırtına nedeniyle adanın ana karayla iletişimi kesilir ve herkes adada mahsur kalır. Bu basit girişten sonra fark edilebileceği gibi; filmin, temelinde yatan aldatmacaya rağmen, aslında basit bir hikâyesi vardır. Dört tarafı kayalıklarla çevrili bir adadan kaçan bir akıl hastası ve olayı inceleyen iki polis şefi… Bu basit hikâyeyi karmaşıklaştıran unsursa, insanın doğasında ve yaşadığı olayları algılayış tarzında gizlidir. Olayı incelemek için adaya gelen polis şefi Teddy Daniels’ın 2. Dünya Savaşı’nda Nazi toplama kamplarından birinde gördüğü manzaraları hatırlamasıyla başlayan insan doğasının karanlık yönüne yapılan vurgular ve sonrasında insan algısının göreceliğini ifade eden özne/nesne ilişkisindeki değişim, filmin yüzeydeki görece basit hikâyesini de tersyüz etmeyi başarır. Bu sayede, film içindeki hikâyede gerçekleşen özne/nesne ilişkisine benzer bir şaşırtmacayı eser de seyircisine/okuyucusuna yaşatır. Algılarıyla oynanan sadece polis şefi Teddy değildir; oyuna bizler de dahil oluruz. Teddy’nin bakış açısıyla birlikte bizler de yaşananları ilk elden deneyimleyerek, gerçekliğe yönelik algımızı sınamak durumunda kalırız. Psikoterapi ve insanın kötücül doğası Filmde Martin Scorsese’nin öne çıkardığı bir nokta da psikoterapi sürecinde izlenen metotlardaki farklılıklardır. Teddy’nin araştırdığı akıl hastanesinde bir grup doktor ilaçla ve eğitimle (psikodrama) akıl hastalarını tedavi etmek isterken, diğer grup lobotomi ve elektro şok gibi “barbarca” yöntemler uygulamak ister. Soğuk Savaş’a benzer şekilde psikoterapi alanında da iki karşıt görüşün savaşı sürerken; Teddy’nin geçmişinde yaşadıkları üzerinden insanın şiddete yatkınlığı da sorgulanan bir suale dönüşür. Gerçeğin düşle karıştığı ve paranoyanın ayyuka çıktığı bu anda, Scorsese bir de insan doğasının kötücüllüğüyle bizi baş başa bırakır. Geçmişinde önemli travmalar yaşamış Teddy karakteri kendi geçmişiyle yüzleşirken, işte bu noktada onun anıları aracılığıyla bizler de insanoğlunun kolektif bilincinde kısa bir gezintiye çıkarız. Teddy’nin verdiği kararlar ve geçmişinde yaşadığı olaylar iyi/kötü ayrımının da yapılmasını zorlaştırır ve insanın akli yanı kesintiye uğrar. Bu aşama, filmin bütün olay örgüsünden ve içindeki sürprizlerden daha büyük bir etki bırakır. Başkarakterle birlikte bizler de bir adada kapana kısılmış bir vaziyette bu sorularla baş başa kalırız. Gerilimin ve tedirginliğin esas kaynağı fiziksel sıkışmışlık hissinin ötesine geçer. Hitchcock karakterlerinde olduğu gibi Scorsese’nin karakterleri de iyinin ve kötünün ayrılamayacağı düzeyde birbirine karışırlar. İyinin ve kötünün, doğrunun ve yanlışın, aydınlığın ve karanlığın, düzenin ve kaosun, rahatlamanın ve sıkışmanın ortasında kalırlar. Bu ortada kalma durumu, gerçekliğin göreceliğiyle de koşutluk oluşturarak; seyircinin yaşananlarda kendisine bir taraf belirleyememesine neden olur. Bakışı, başkarakterin bakışıyla sınırlanan seyirci, başkarakterin kendi geçmişinden dolayı yaşadıklarına karşı verdiği tepkileri sadece izlemekle yetinir. Son kertede bile bir şüphe hissi taşır. Akıl hastanesine girişte, Teddy’e bakıcılardan biri “delilik bulaşıcıdır” dediğinde, bu söz seyirci için bir anlam ifade etmez. Ama final itibariyle seyirci de o “delilikten” nasibini almıştır. Finalde doktorun mu yoksa Teddy’nin mi doğruyu söylediğinden emin olamayan seyirci, oyuna dahil olmuş ve iktidarını kaybetmiştir.Zindan Adası ustalıkla kurulan atmosferi ve sinemasal yetkinliğinin dışında, paranoya duygusunu seyirciye yaşatarak; seyirciyi de film bitmesine rağmen şüphe içinde ve iktidarından yoksun bir şekilde bırakmayı başarır. Deliliğin bulaşıcı olduğu bir yerde aslında hiç kimsenin hiç kimseyi tanıyamayacağı gerçeğiyle de yüzleşiriz.