11 Nisan 2015 Cumartesi

DIŞ ETKİLERE AÇIK BİRER KUKLA MIYIZ ?

Çoğumuz kendi kaderimizi kendi elimizde tuttuğumuza, kararlarımızı özgür irademizle aldığımıza inanırız. Fakat veriler, farkında olmadan dış etkilere fazlasıyla açık olduğumuzu gösteriyor. Kanada’daki McGill Üniversitesi’nden araştırmacı Jay Olson, “Psikolojide, çoğu kararımızın farkında bile olmadığımız şeylerin etkisiyle alındığını görüyoruz,” diyor. Olson ne kadar kolay ikna olduğumuzu gösteren bir deney yaptı. Peki, buna yol açan etkenleri öğrenip kendi lehimize kullanmamız mümkün mü? Çocukken sihirbazlığa ilgi duyan ve bazı hileleri öğrenen Olson, insanın dikkat ve hafızası ile ilgili sorunların, sihirbazların yanılsama yaratmak için kullandığı yöntemlerle bağlantılı olduğuna dikkat çekiyor. İskambil kartlarıyla yapılan bir sihirbazlık oyunu özellikle ilgisini çekiyordu Olson’un. Kartları seyircilerin önünde karıyor ve birinden desteden rastgele bir kart çekmesini istiyordu. Kişi seçmeden önce Olson onun hangi kartı seçeceğini öngörebiliyor ve destenin kutusunda o kartın adının çıkması seyircileri şaşkınlığa uğratıyordu. Tercihlerimiz yönlendiriliyor. Bu işin sırrı, kartları gösterirken, seçilmesini istediğiniz kartı deste içinde hafif kıvrılmış bir halde ve seyircinin biraz daha uzun bir süreyle görmesini sağlayarak dikkatini ona çekmek. Böylece seyirci o kartı çekmeye yönlendiriliyor. Deneyin sonucu oldukça başarılıydı. Olson 105 kişiden 103’ünün kendi öngördüğü kartı seçmesini sağlamıştı. Fakat Olson açısından asıl şaşırtıcı olan deneyin ikinci aşamasıydı. Zihnimizi manipüle etmenin ( insanları kendi bilgileri dışında veya istemedikleri hâlde etkileme veya yönlendirme anlamına gelir.) ne kadar kolay olduğunu gösteriyordu. Deneye katılan gönüllülerle konuştuğunda, katılımcıların yüzde 92’sinin yönlendirildiklerine dair hiçbir fikirleri yoktu. Kontrolün kendilerinde olduğunu sanıyorlar, hatta bazıları bu seçenekleri için ilginç bahaneler buluyordu. Ayrıca ne kişilerin farklı karakter özelliklerinin ne de kartların renk ve biçiminin bu seçimde etkisi yoktu. Bu deneyden çıkan sonuçlar hayatımızın diğer alanlarına da uygulanıp kişisel irade algısının yeniden gözden geçirilmesi gerekebilir. Kendimizi ne kadar özgür hissetsek de bilinçli karar verme durumu bir yanılsamadan ibaret olabilir. “Seçeneklerin olması sadece bir histen ibarettir, kararın kendisi ile bağlantılı değildir,” diyor Olson. İnanmıyor musunuz? Diyelim ki bir restorana gittiniz. Olson menünün en üstünde ya da en altında yer alan yemeğin en başta dikkat çektiği için onları seçme ihtimalinin daha yüksek olduğunu söylüyor. Fakat bu kararımızı başka gerekçelerle açıklamaya çalışırız. Ya da örneğin süpermarkette şarap seçerken, arka planda Fransız veya Alman müziğin çalması müşterileri o bölgelerin şaraplarını almaya yöneltiyordu. Fakat tercihlerinin nedeni sorulduğunda bu durumun farkında olmadıkları görüldü. Aynı şekilde 2000 yılı ABD başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti adayı Al Gore taraftarları, rakip Cumhuriyetçi Parti’nin, Gore’un fotoğrafının altına ‘SIÇANLAR’ ibaresini yazmalarının seçmenler üzerinde olumsuz etkileri olduğunu ifade etmişti. Ayrıca yapılan deneylerde, sıcak içecek sunan kişilerin “sıcakkanlı” olduğu izlenimi verdiği, kötü kokmanın ise karşıdaki insanda ahlaki olarak “tiksinti” yarattığı görüldü. Böylece insanlar hakkında önyargılar oluşturmak mümkün olabiliyor. Manipülasyonu görmek için Bu bilgiler yanlış bir elde toplandığında kötüye kullanma söz konusu olabilir. Başkalarının sizin iradenizi yönlendirmeye çalıştığına dair veriler neler olabilir? 1) Dokunmanın etkisi: Omuzlarına dokunma ve gözlerine bakma yoluyla insanları etki altına almak daha kolaydır. Olson deneyinde bunu yapmaya özen göstermiştir. Aynı yöntem borç para isterken de etkili olur. 2) Konuşma hızı: Sihirbazlar genellikle bir seyirciyi gösteri için çağırdıklarında onu aceleye getirmeye çalışır; böylece akla ilk gelebilecek şeyi seçmelerini sağlarlar. Tercihlerini yaptıktan sonra ise daha rahat hareket ederler. Denek ise kendi özgür iradesiyle hareket ettiğini düşünür. 3) Görüntü alanı: Olson iskambil kartlarıyla yaptığı deneyde, seçilmesini istediği kartı gösterirken onu biraz daha uzun süreli tutup deneğin dikkatini ona yöneltiyor. Süpermarketlerde de en çok satılması istenen malzemeler göz hizasına yerleştirilir. Tüketici onları özgür iradesiyle satın aldığını sanır ama aslında kendisine sunulan şeyi almıştır. 4) Fikir oluşturan belli sorular: “Neden bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüyorsunuz?” ya da “Bunun avantajları ne olacaktır?” gibi sorularla kişinin kendi kendini ikna etmesi ve uzun vadede daha özgüvenli karar almasını sağlayacak, kişiler ise bunun kendi kararları olduğunu düşünecektir. Kısacası, hepimiz aslında üzerimizdeki ince etkileme çabalarının yönlendirdiği birer kuklayız belki de. Ama ipleri kimin ve nasıl çektiğini fark edersek en azından karşı koymaya çalışabiliriz. Kaynak: BBC

8 Nisan 2015 Çarşamba

BİPOLAR YAKININDAN MEKTUP

Başlığa bakarak bu devirde mektup mu kaldı diyebilirsiniz. Haklısınız. Mail (e-posta) yerine mektup demek bana çok daha sıcak geliyor. Mektup yazma kurallarını derslerde gördüğümüz, dolmakalem ve el yazısı ile yazarken bazen kalemimizin düşüncelerimize yetişmediği durumlarda düşüncelere dalmamıza neden olan o mektuplar. Hele hele bu mektup bir aşk mektubu ise, bırakın düşüncelerimize yetişmeyi, seçilecek kelimeleri bulmak adına saatlerce hayallere daldığımız o sımsıcak mektuplar. Zarfı açtığımızda burnumuza gelen mürekkep ve kağıt kokuları arasından, sevgilinin kokusunu seçme, ayırma, okumadan önce o kokuyu hissetme çabaları…… Bir gün belki çok daha geniş yazabilirim mektup konusunu ama bu gün, bir bipolar yakını okurumdan (adı bende saklı) aldığım mektubu (e-postayı) köşemin elverdiğince paylaşmak istiyorum. “Sn. Vardar merhaba, Bipolarla ilgili yazılarınızı mümkün olduğu kadar takip etmeye çalışıyorum. İnsan çok yakinen yaşasa da, o kadar çok şey var ki bu konuda öğrenilecek. Bu güne kadar yazmayı düşünmedim fakat “Söz Bipolarlarla Yakınlarında” başlıklı iki yazınızı okuyunca yazmaya karar verdim, belki hasta yakınlarına katkısı olur düşüncesi ile. Ben 40 yaşlarında yolun yarısını geçmiş, çalışan biriyim. Genç yaşta evlendim. Eşimde ki farklılıkları fark edip pipolar teşhisi koyulana kadar bir çocuğumuz oldu. En büyük problem de çalışan bir kadın olarak mesleğinde yaşadığı zorlukların benim iş hayatıma da yansıması idi. Çünkü sürekli iş değiştiriyor, bu durum ve duygularının değişkenliği evde çocuğumuza da yansıyordu. Bu bilmediğim olgu karşısında kabullenmek çok zor da olsa önemli olan bir an evvel tedaviye başlamaktı. Fakat esas amacım bipolar hakkında yazmak değil. Yazılarınız da ki bipolarların anlatımlarında dikkat çekici bir konu var ki, ailelerinin kendilerini anlamaması. Ne yazık ki çok doğru. En azından yaşadıklarım için bunu yazabiliyorum. Bu konuyu çok düşündüm ve şu sonuca vardım. En büyük eksik bu davranışların kader diyerek sineye çekilmesi, damgalanmamak için hastalık olarak kabul edilmemesi, yakıştırılamaması ve hastalık hakkında bilgi sahibi olma konusunda çaba gösterilmemesi. Yıllarca aile fertlerine eşimin hastalığı konusunda bilgi aktarmaya çalıştım, tedavi konusunda yardım etmeleri için çabaladım, tabi bilgi sahibi olmadan fikir yürüttükleri için sonuçta eşimi benim delirttiğime karar verdiler. Klinik tedaviden kısa bir süre sonra “sen deli değilsin” diyerek ömür boyu sürmesi gereken ilaç tedavisinin kesilmesine neden oldular. Ve boşanma isteklerini eşime empoze ettiler. Sonunda genelde boşanma ile sonuçlanan bipolar hastalarının akıbetine uğradı eşimde. Boşandık. Çünkü sadece eş ile ilgilenmek değil de aileye anlatamamak daha da yoruyor insanı. O yıllarda çocuğum ile terapi gördüm. En az hasarla atlatmak adına süreci. Boşandık ama ortada çocuk var. Tedavi görmeyen bir anne. Depresif ve mani döngüleri gün geçtikçe şiddetlenen. Evlilik sürecinde denediği intihar girişimlerini aile yanında da deniyor. Yıllar geçtikçe döngüler daha da şiddetleniyor. Aile fertleri aracılar koyarak benden destek istiyor ama ne yazık ki söylenenleri yapmıyorlar. Yapılması gereken aslında çok basit. Bir psikiyatra götürmek. Bende farklı bir şey yapmıyorum, hemen eşimin dr.unu yada kendi dr.umu arayarak ne yapılması gerektiğini soruyorum. Tek söylenen tedaviye başlamak. Bu süreçte eşimin destek istediği tek kişi benim. Bu destek tabi ki tedavi konusunda olmuyor. Aile ile yaşadıkları sorunları anlatması ve ne yapması gerektiği konusunda oluyor genellikle. Hekime gitmesi ve ilaçlarını kullanması konusunda ki ikna çabalarının işe yaramayacağını bilsem bile ikna etmeye çalışıyorum. Tabi bu dönemlerde hastalığı kabul etmesi mümkün değil. Aile bunun bilincinde olmadığı için zorla ilaç kullandırmaya çabalıyor, onlar çabaladıkça krizler daha da artarak problemler büyüyor. En büyük problemde alkol. Evet alkol mani krizlerini tetikliyor ama hiçbir bipolar hastası sadece alkolden dolayı bipolar olmuyor. Ailenin yaptığı en büyük yanlış alkolün bipolara neden olması düşüncesi. Doğrusu bipolarların alkole yatkınlığı gerçeği. Dolayısı ile alkol istediğinde aile şiddete varan davranışlara giriyor. Ve eşim (eski) tüm bu yaşananları anlatıyor. Ve çok ironik ki eşimin bana anlatmaları ailenin bana düşman kesilmesine neden oluyor. Ve eşimi benim doldurduğuma, görüşmelerimizden sonra hasta olduğuna, intikam peşinde koştuğuma kadar varıyor bu suçlama ve yargısız infazlar. Özellikle son dönemlerde eşimin de bunu sorgulamaya başlaması, “ailem neden sana düşman” sorusunu hem kendine hem aileye sorması, bipolarların aslında tedavi gördüklerinde, yeterli desteği aldıklarında normal olarak yaşamlarını sürdürebilecekleri düşüncesini olumluyor aslında. Telefon konuşmalarında dahi eşimin mani mi, depresif dönemde mi olduğunun anlaşılamaması mümkün değil. Ki birlikte yaşayanlar için bu çok daha kolay. Ne yazık ki suçlamak çok daha kolay. Boşanmamızdan altı ay sonra eşimin yeniden evlenme isteği sonrası hemen doktorumu arayarak, reddetmemin hastalığı konusunda olumsuz etkisi olur mu sorgulamasına götürdü beni. Doktorumun ilk anda bir tepkiye neden olabileceğini ama olumsuz bir etkisi olmayacağını söylemesi üzerine çocuğumla daha yeni yeni toparlanmaya çalışırken hem manevi hem maddi yorgunluğu atamamışken bunu kabul etmem mümkün değildi tabi. Bunu neden anlattım hekimlerin görüşlerinin önemini belirtmek için. Çünkü doktorumun söyledikleri aynen gerçekleşti. Hatta yıllar içinde defalarca bu isteğini belirttiği halde ailenin düşmanca tavırları yüzünden vazgeçmek zorunda kaldı. Aile ile problem yaşadıkça soluğu çocuğumuzun yanında alıyordu. Tabi genellikle bu mani dönemlerine rastladığı için çocuğumuz da sürekli problem yaşıyordu. En ilginci de aile ben haricinde çocuğumuza da tepki gösteriyor nedense. Boşandıktan sonra hiçbir aile ferdi bir kez olsun arayıp hal hatır bile sormadı çocuğumuza. Yeri geliyor anneyi benim hasta ettiğimi, yeri geliyor çocuğun hasta ettiğini ifade ediyorlar. Bu nasıl bir çelişkidir anlamıyorum, bipolar genetik kökenli olduğu düşünülen bir rahatsızlık. Boşandıktan yıllar sonra tedavi görmediği için maniler gittikçe şiddetlenip döngüleri kısaldıkça, aile zorla kliniğe yatırmak zorunda kaldı. İlk yardım çığlıkları hala kulaklarımda. Hastane sürecinde aile fertlerinden bazılarını reddederek benden ziyaret taleplerinde bulunmaya başladı. Tabi bu süreçte de aile fertlerinin tehdit vari telefonları ve mailleri gelmeye devam etti. Çok enteresandır ki kesinlikle ne istediklerini hala çözmüş değilim. Eski eşimi kullandığımı, bunun insanlık dışı olduğunu, aileden intikam alma peşinde olduğumu, aile hakkında yargısız infaz yaptığımı, aileye karşı öyle bir nefret besliyormuşum ki onları değerlendirmede paranoyak fikirler seziliyormuş, kasten mi yoksa provokasyon mu yaptığımı anlamadıklarına varana kadar bilgisizlik ürünü safsatalar. Birde ne şizofenliğim, ne doktorluğum ne de allahsızlığım kaldı. Ama ne yapmam nasıl davranmam konusunda tek bir görüş yok. Aileyi bırakın yıllardır görmediğim uzak akrabalar bile onlar hakkında sözde !!!!!! benim söylemiş olduğum sözleri bana karşı kullanmaya başladı. Neler neler söylemişim haberim yok. Neyse ki bu kişilerin yanında eski eşim itiraz ederek “ bunların yalan olduğunu ve ailesinin uydurduğunu” söyledi de sülaleninde hedefi olmaktan kurtuldum. Bu cahillikler içinde imdadıma tabi ki bilim ve psikiyatrım yetişiyor. Evliliğim sürecinde ve boşandıktan sonra eski eşimin tedavisinin etkilenmemesi için tüm problemleri doktorum ile paylaşarak hem çocuğumuzun hem kendimin akıl sağlığını korumaya çalıştım. Bir hasta yakını olarak kesinlikle doktorculuk oynamayıp, sadece gözlemlerimi hekimlere yansıttım ki bunun çok önemli olduğu konusunda çoğunluk hekimde hemfikir. Son gelişmeler konusunda doktorumun –ki artık hem doktorum, hem ailemin koruyucu meleği, hakkını hiçbir zaman ödeyemeyeceğim insan – görüşlerinden birkaç satırla son vermek istiyorum. “Yazdıklarını üzülerek okudum.Bu kadar vicdanlı ve iyi kalpli olman sana büyük bedeller ödetiyor. Bugüne kadar yaptıklarını sorgulamayacağım. Gelişen olaylar ise tedavisiz bir bipolar hastanın manik exitasyonla sana , sosyal çevrene ve bütün aileye yaşattığı ve senin hiç muhatap olmaman gereken bir dizi çok üzücü olaylar. Hala hastane ziyaretleri ile bu iyi kalpliliğini sürdürüyorsun... Ah ………..cım nereye kadar... O kişinin yazdıkları ise saçma sapan ve gerçeklerle bağdaşmayan safsata. Hiç kafa yorma bir cevap vermişsin .Anladıysa o kadar yeter.. Bu kızın ailesi yok mu gerektiğinde tedavisi için kim devreye girecek. Bu kişi ömür boyu sen mi olacaksın . Bunları düşünüyor musun ... Bu işin peşini bırakmanı öneririm . Aile ve yakınları sahip olsunlar. Sen çocuğuna zaten yıllardır anne ve baba oldun. Sen eski eşin den ayrıldın ve bu tutumun evli bir eşin yardımlarını tarif ediyor . Gerçekte senin sorumluluğunda olmayan bir kişidir. Buna insanlık desem anlayan yok. Kendin için düşündüğünde bu yaptıklarınla devam mı edeceksin yoksa başka neler düşünüyorsun...” Açıkçası doktoruma yanıt veremedim düşüncelerim konusunda çünkü bu ülkede hemen hemen bipolar yakını ailelerin çoğunluğu böyle diye düşünüyorum. Esenlikler dilerim…”

4 Nisan 2015 Cumartesi

“SÖZ BİPOLARLAR VE YAKINLARINDA” - 2

30 Mart Dünya Bipolar Gününde, Bipolar Yaşam Derneği’nin düzenlediği “Söz bipolarlar ve yakınlarında” isimli forumda söz alan hasta ve yakınlarının anlatımları ile devam ediyorum. Kadın , 42 yaşında, Bekar, Öğretmen Ben hastalığımı öğrendiğimde çok mutlu oldum. Çünkü başıma gelenleri anlamlandıramıyordum. Üniversite 3'üncü sınıfta hiç durmadan uyumaya başlamıştım, annem final zamanı sınava girmem için yataktan iterek kaldırıyordu. Sonra hiç uyumadığım, çok enerjik olduğum bir döneme girdim. Birkaç defa bu aşırı uyku ile hiç uyumama durumum tekrar etti. Depresif olduğum dönemde sela okununca çok üzülüyordum ve kendi kendime "Bu sela neden benim için okunmuyor." diye düşünüyordum. Defalarca depresyona girdim bu şekilde. İlk doktora gitmem ise çok enteresan bir şekilde oldu. 20 yıl önce ayakkabıcıda alışveriş yapıyordum. Oradaki bir beyefendi ayakkabıcıya "Bu bayan daha önce geldi mi?" diye sormuş. Ayakkabıcı da beni tanımış ve "Evet geldi. Ama geçen sefer bir arkadaşıyla gelmişti ve sessiz, sakindi. Hiçbir şey almadan çıktı" demiş. Daha sonra bana dönüp belirtileri sordu. Yaşadıklarımı bana anlatıyordu. Sonra bana "Senin hastalığın var" dedi ve resmen zorla, cebren ve hile ile beni doktora götürdü. İyi ki de götürmüş. Depresyon dönemlerinde fiziksel bir acı çekmiyordum tabii ki ama ruhum acıyordu. Ruh acır mı? Evet, ruh acır. Sadece ölmek istiyordum bir neden olmaksızın. Param var, pulum var, ailem var, işim var ama bana sorsanız hiçbir şeyim yok. Elime milyarları verseniz, gidip şuradan bir pantolon al deseniz alamayacak durumdaydım. Okula gidip, eve geliyordum ve kimseyle sohbet etmiyordum. İnsanların birbirleriyle gülüşmeleri bile beni çileden çıkarıyordu. Halbuki ben saçma sapan esprilere bile gülen bir insanımdır. Bir de mani dönemi var. O dönemde ise dünyanın en mutlu insanı oluyorsun. En azından kendi adıma öyle. Habire para harcayayım, gezeyim, tozayım istiyorum. Mutlu, mesut, bahtiyar bir insan oluyorum. Ama sadece sinirlenmememiz gerekiyor. O anlarda gözümüz annemizi bile görmez olabiliyor. Geçmişte yaşadığımız ne varsa bunlar aklımıza geliyor. Ama çok para harcamak istiyoruz ve aileyle sorun çıkıyor haliyle. Kardeşimde de var aynı hastalık. Allahtan aynı anda hiç mani ve depresif olmadık. Aslında hastalığımı seviyorum. Depresyonu sevemem ama manilerimi seviyorum. Hafif bir mani olduğumda dünyanın en mutlu insanı oluyorum. Depresyonda dünyanın en mutsuz insanıyken, öldüm, bittim derken birden yeniden doğmuş gibi oluyorum. Kaç kişi banyo yaptım diye şükreder ama depresyondayken banyo yapmanın çok zor geldiği zamanlar olmuştu. O yüzden de o acıları çektik ki kıymetini biliyoruz. Nefes alırken ızdırap çekmiyorum mesela. Şimdi çok şükür diyorum. Bipolarla Yaşam Derneği ve Lityum Derneği'nden uzmanlar Avrupa'lı meslektaşlarıyla bir araya gelerek çok güzel bir kitapçık hazırladı, 'Bipolar bozuklukla yaşamayı öğrenmek' isimli yardımcı bir rehber. Ancak rehber bir ilaç firmasının sponsorluğu sayesinde Türkçe olarak bastırılabildi ve sınırlı sayıda mevcut. Doç. Dr. Sibel Çakır desteğin olması halinde böyle faydalı şeylerin daha fazla yapılabileceğini belirtiyor. Kitapçık içinde sadece hastalar değil yakınları için de bilgiler var. Mesela bir anne ve bipolar hastası kızının hastalığa bakışı şu şekilde; ANNENİN GÖRÜŞÜ: Bipolar bozukluğu olan birine bakım vermek adeta hız treni sürmek gibidir. Hayal edebileceğiniz tüm duyguları yaşadım. Öfke, inkar, keder ve panik. Aynı zamanda da umut, sevinç ve gurur. Pek çok şeyden vazgeçtim. İşim, sosyal hayatım, arkadaşlarım ve evliliğimde hayli gerginlikler oldu. Sonraları kızım, ailemiz bir arada kaldığı için çok mutlu olduğunu söyledi. Bu çok dokunaklıydı. Hastalığı öğrendikçe, daha kolay gelmeye başladı. Şimdi, kızım dengede, bağımsız ve kendi yaşamını kendisi sürdürebiliyor. Ulusal ve uluslaraası pek çok bakım veren organizasyonlarına katıldım. Bu çok zorlu bir iş ama çok tatmin edici. Bu hayal ettiğim bir yaşam değildi ama güzel bir yaşam ve daha fazlasını isteyemezsiniz. HASTANIN GÖRÜŞÜ Uzun süre kendimi çok yalnız hissettim. Ne yaşadığımı kimse anlamıyordu, hatta ben bile anlamıyordum. Sorun benden mi yoksa dış dünyadan mı kaynaklanıyor bilmiyordum. Bazı zamanlar çok iyi hissediyordum ve bu nedenle ailem ve arkadaşlarım bir anda yataktan çıkamaz hale gelişime bir anlam veremiyordu. Benim tembellik ettiğimi, kibirli davrandığımı ya da bir süreçten geçtiğimi düşünüyorlardı. Bu da benim kendimi çökkün olduğu kadar suçlu ve değersiz hissetmeme de yol açıyordu. Daha sonra tanı aldığımda ve tedavim başladığında, artık kendim hakkında kötü hissetmemem gerektiğini fark ettim. Şimdi hayatımı kontrol edebiliyor ve ailemle aramdaki kırık köprüleri onarabiliyorum. Asla geri kazanamayacağım bazı arkadaşlarım var. Ama sorun değil. Her zaman yenilerini bulabilirim. Erkek, 29 yaşında, Evli ve 1 çocuk sahibi, Oto yıkamacısı Hastalığımı askerde öğrendim. Öğrendiğimde 20 yaşındaydım ve ağır depresyondaydım. İlk duyduğumda bir şey hissetmedim çünkü o an çok kendimde değildim. O zaman hastanedeyken, hiç alakam olmadığı halde bir yasadışı örgütün üyesi olduğumu söylemişim ama hiç hatırlamıyorum bile. Hastalığı kabullenmek zordu, ben iyiyim diyordum ama değildim. Bazen çok sinirleniyorum ama bir şey yapmıyorum, çıkıp evden gidiyorum. Mani dönemindeyken aşırı derecede para harcamak istiyorum, çıkıp kilometrelerce yürüyorum kafam nereye eserse, çok az uyuyorum ve enerjik oluyorum. Eşim bana çok destek oldu. Onun yerinde başka birisi olsa belki evlenmeden söylemediğim için terk edip giderdi. Evlenmeden önce 3 yıl hiç atak geçirmemiştim, tekrarlamaz diye düşünmüştüm, o yüzden hastalığımı ciddiye almadım ve söylemedim. Hastalığın kötü bir tarafı da iş hayatında karşılaştıklarımız. Hasta olduğumuz evrede farklılaşıyorsun, sinirlenebiliyorsun ve hemen işine son veriliyor. Genellikle yakınlarım dışındakilere söylememeyi tercih ediyorum. İlacımı soranlara "Sinir var ondan kullanıyorum" diyorum. Hastalık beni çok karamsar yaptı, "Bana ne olacak" diye düşünüyordum ama doktorum bu endişelerimi giderdi. İlaç kullanarak 20 yıl rahatsızlanmayanlar olduğunu söyledi. Bu hastalığı yaşayanlar özellikle uykularına dikkat etsin. Uykuları bozulmamalı, iyi olduklarını düşünerek kendi kafalarına göre ilaçlarını bırakmamalı ve doktorunu ihmal etmemeli. Erkek, 41 yaşında, Evli ve 2 çocuk sahibi, Torna tesviye asıl mesleği ama hastalığından dolayı belediyede otopark görevlisi olarak çalışıyor. Hastalığımı askerde öğrendim. 90'larda Şırnak'ta askerlik yapıyordum, kardeşim evlendi, düğününe gelemedim ve her şey üst üste geldi. Diyarbakır'a sevk ettiler beni, depresyon teşhisi koyuldu. 20 yıldır da Çapa Tıp Fakültesi'nde bipolar tedavisi görüyorum. Hastalığımı bana söylediler ama anlamadım. Doktorum bana şöyle açıkladı, 'Düz yolda giderken çukura da düşebilirsin bir anda, bir dağın tepesine de çıkabilirsin.' Hastalığımla ilgili endişe duymuyorum ama kendimi iyi hissettiğim için tedaviyi bıraktığım zamanlar oldu. Özellikle mani döneminde bırakıyordum. Şu anda değil ama bir önceki işimde, tedavi olmak için izin aldığımda sıkıntılar yaşıyordum. Öğrendiğimde evli değildim, eşime söylediğimde ters karşılamadı, hep yanımda oldu, destek oldu aslında. Ama kahvedeki arkadaşlar bana "Arıza" diye isim takmışlar. Pek hoş değil ama zamanla alıştım.

1 Nisan 2015 Çarşamba

“SÖZ BİPOLARLAR VE YAKINLARINDA” - 1

Ülkemizde bu yıl ilk kez Dünya Bipolar Gününde; Türkiye Psikiyatri Derneği, Bipolar Yaşam Derneği, Bipolar Bozukluklar Derneği ve Lityum Derneği tarafından 30 Mart’ta bir etkinlik düzenlenmiştir. Basın açıklamasında etkinliği düzenleyen dernekler şu görüşlere yer vermiştir. “30 Mart Dünya Bipolar Günü, tüm dünyada kendisinin de muhtemel bipolar bozukluğu olan ünlü ressam Vincent Van Gogh’un doğum gününde kutlanmaktadır. Bu özel günün kutlanması ile birlikte dünya çapında farkındalık yaratmak, toplumsal damgalamayı yok etmek gibi hedeflerin yanında, uluslararası işbirliği ile hastalık konusunda duyarlılığı ve eğitimi arttıracak faaliyetleri dünyadaki tüm halklara sunmak amaçlanmaktadır. Bipolar bozukluk (eski ismiyle manik depresif hastalık) taşkınlık (mani) ya da çökkünlük (depresyon) dönemlerinin olduğu, duygusal iniş çıkışlarla giden, ara dönemlerde hastaların olağan ruh hallerine döndükleri fakat dalgalanmaların yaşam boyu görülebildiği bir ruhsal bozukluktur. Bipolar bozukluğun dünya üzerindeki yaygınlığının %2 ila 5 arasında değiştiği tahmin edilmektedir ve Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, yeti yitimine neden olan altıncı hastalık olarak sıralanmaktadır. Günümüz şartlarında bipolar bozukluk başarılı bir şekilde tanınmakta ve etkili biçimde tedavi edilebilmektedir. Ancak hastalığın yineleyici doğası hasta, hasta yakını ve sağlık çalışanları arasında sürekli bir işbirliğini gerektirmektedir. Tıpkı diyabet hastalığı ya da kalp hastalıkları gibi bipolar bozukluğun da bir tıbbi rahatsızlık olduğu bilinse de, ülkemizde hastalığa yönelik damgalama maalesef hastaların sağlık hizmetlerine ulaşmasını engellemekte, erken tanı ve etkili tedavi almalarını aksatmaktadır. Dünya genelinde bipolar bozukluğa bakışla ilgili farklılıklara değinmek amacıyla, Asya Bipolar Bozukluk Ağı, Uluslararası Bipolar Vakfı ve Uluslararası Bipolar Bozukluklar Topluluğu bir araya gelerek Dünya Bipolar Günü kavramı üzerinde çalışmaktadırlar. Bipolar bozukluğu olan hastaların ve yakınlarının yaşamlarına katkı sağlama ve damgalamayı engellemek temel hedeftir. Dünya Bipolar Gününün kutlanmasına ön ayak olan Uluslararası Bipolar Vakfının (International Bipolar Foundation) Kurucusu ve Başkanı Muffy Walker duygularını şöyle dile getirmiştir: “ Yaşamının büyük bölümünü bipolar bozuklukla geçiren oğlumun bir gün hastalığı nedeniyle yargılanmayacağı, kişilik özellikleri ve nitelikleriyle değerlendirileceğini hayal ediyorum. Dünya Bipolar Gününün bu hayalimi gerçekleştirmeme yardımı olacağına inanıyorum”. Hastalığın biyolojik nedenlerinin, tedavi hedeflerinin, daha iyi tanı yöntemlerinin ve tedavilerin, hastalığın genetik yönünün ve bipolar bozuklukla daha iyi bir yaşam sürdürmenin yöntemleri bu alandaki araştırmaların odaklandığı konulardır. Henüz istenen sonuçlara ulaşmasa da söz konusu araştırmalar ile destekleyen gruplar arasındaki işbirliği giderek büyümektedir ve Dünya Bipolar Günü bu işbirlikleri için de önemlidir. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için Bipolar Bozukluklar Derneği (http://www.bipolarturkiye.org) ve Bipolar Yaşam Derneği’ne (http://www.bipolaryasam.org, https://www.facebook.com/BipolarYasamDernegi , 0 212 414 23 54 no.lu telefondan), Lityum Derneği’ne ( http://www.lityumdernegi.org/ ) başvurabilirsiniz. Tabi geçtiği için etkinlik programını vermem yersiz sanırım. Bipolar Yaşam Derneği’nin düzenlediği “Söz bipolarlar ve yakınlarında” isimli forum saat 13.30 da Taksim Point Hotel’de gerçekleşiyor. Bipolar Yaşam Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Psikiyatr Doç. Dr. Sibel Çakır; “Bipolar bozukluk yani halk arasında bilinen ismiyle manik depresif hastalığından söz ediyoruz. Yurtdışında bir sürü sanatçı bipolar hastası olduğunu açıkladı. Ancak ülkemizde hala hastaların en büyük sorunu 'damgalanma'dır. Aileler hastalığı gizlemek amacıyla hastaneye yatan yakınları için çoğu zaman etrafına "Tatile çıktı, köye gitti, iş gezisinde" gibi yalanlar söylüyor. Bu nedenlerle hem tedavileri gecikiyor ya da aksıyor hem de etraflarından gördükleri tepkiler yüzünden atakları tetiklenebiliyor. Ancak ilaçların düzenli kullanımıyla, düzenli terapiler ve doktor kontrolleriyle 15-20 yıl gibi çok uzun yıllar hiç depresif ya da manik döneme girmeden yaşayan hastalar da var." diyor. Esra Kazancıbaşı’nın moderatörlüğünde bipolar ve yakınlarının hikayelerinden örneklerle devam ediyor etkinlik. - Kadın , 29 yaşında , Evli ve 1 çocuk sahibi , Hemşire “19 yaşında yardıma ihtiyaç duyacak kadar şiddetli bir depresyon yaşadım. Hastalığımı ise 20 yaşımda, evlendiğimde öğrendim. Geçmişimde de depresyon vardı aslında. Ne zaman hayatım değişse böyle şeyler ortaya çıkıyor. Defalarca depresyon atlatmış olduğumu hastalığıma teşhis koyulunca fark ettim. Ailem o dönemlerde destekçimdi. Onlar olmadığı anda kötüye gittim. Evliliğin ilk yılları zaten hep zordur. Biz de bir takım sorunlar yaşıyorduk. Depresyon ilaçları kullanırken, hemşire olduğum için mani yaşadığımı kendim anladım. Acile geldik ve "Ben manideyim, bana yardım edin." dedim. Daha sonra ilk bipolar olduğumu öğrendiğimde ne yapacağımı bilemedim, dünyam başıma yıkıldı. 'Bundan sonra iflah olmam, hayatım boyunca ilaç kullanacağım, hiç mutlu olamayacağım.' diye düşündüm. Eşimle beraberdik. İlk duyduğunda o da şaşırdı, ne yapacağını bilemedi. Uykularımın düzenli olması çok önemliydi o bu konuda bana destek oldu. Daha sonra hamileliğe kadar düzenli yaşadım ve çok sorun yaşamadık. Hamile kalınca ilacı bırakacağım ve bu hastalığı yeneceğim diye düşünüyordum. …..’de hamile kaldım. Hamile kalınca atak geldi. Ramazan ayıydı oruç tutmak istedim. Uyku düzenim de bozulunca atak geçirdim ve kendimi hastanede buldum. İlaç kullanmak zorunda da kaldım. Ancak sonra araştırdık ki bebeğe zararı olmayacağını öğrendik. Hamileliğin 2'inci ayında ikili taramada bebeğimde down sendromu olabileceği söylendi, bebeğimi almayı teklif ettiler. Ağlayarak eve gittim, eşimden destek beklerken bir de ondan darbe yedim. Elini uzatsa, omzuma koysa yetecekti ama farklı bir yol denedi. Yine de şu anda sağlıklı bir oğlum var, ona kavuştum ve çok mutluyum. İlk teşhis koyulduğunda yoğun bakımda çalışıyordum. Bipolar tanısı koyulunca doktor olan şefim beni istemedi. Sonra başka bir bölüme beni yönlendirdiler, oradaki şefim bir kere "Eşin hastalığını bilse seninle evlenmezdi" dedi. Yine iş yerinde bir arkadaşım "O deli, raporu var" dediğini duydum hamileyken ve bu beni çok üzdü. Eğer devlet memuru olmasaydım işsiz kalmıştım diye düşündüm. Tıp doktoru bile beni istemedi. Kanser hastasına insanlar nasıl yardım etmek istiyor, elini uzatıp şefkat göstermek istiyor ama benim de ruhum bazı dönemlerde kanser oluyor. Biz buraya gelmek için 1 günümüzü harcıyoruz çoğu zaman ama özel sektörde çalışan insan bunu her zaman yapamaz. Her zaman insanlara söylemiyorum ama psikiyatrik sorun yaşayan insanlara özellikle destek olmak için söylüyorum. Ama ne kadar anladıklarını bilemiyorum. Annem bile hala benim hastalığımın kendi kendime uydurduğum bir şey olduğunu zannediyor.”