22 Temmuz 2013 Pazartesi

Veronika, aydın ve siyasetçi

Bir kadın, aydın ve siyasetçi yan yana gelirse ne olur? Veronika Ölmek İstiyor Kim bu Veronika? Niye ölmek istiyor? Veronika’nın ölmek istemesi veya istememesinin aydın ve siyasetçilerle yada bizimle ne ilgisi olabilir ? Direkt olmasa da tüm toplumlar dolayısı ile bizimle de çok ilgisi var. Slovenya’da Veronika, bizde Ayşe, Fatma belki de. Veronika bir roman kahramanı. Brezilya’lı yazar Paulo Coelho’nun aynı isimli kitabının kahramanı. Coelho’nun diğer romanlarında, olaylar hep geçmiş dönemlerde geçiyor, oysa bu romanda olaylar günümüzde geçmektedir. Bu kitap çağımız insanını rahat bırakmayan “delilik” olgusunu işliyor. Toplumun normal kabul ettiği kalıpların dışına düşen insanları anlatıyor. Farklı oldukları için sık sık başka insanların önyargılarını, damgalamalarını göğüslemek zorunda kalanları irdeliyor. Yalnızlaştırılan, dışlanan insanları. İlk kez 2000 yılında Can Yayınları’ndan çıkan kitabın arka kapağında şöyle tanıtılıyor kitap; “Bosna ile sınır komşusu olan Slovenya'da geçiyor olay. Veronika, görünüşte, her istediğine sahip bir genç kadındır; renkli bir yaşam sürer, yakışıklı erkeklerle gezip tozar, ama mutlu değildir. Yaşamında bir şeylerin eksikliğini hissetmektedir. Bir gün ölmeye karar verir. Aşırı dozda ilaç alınca hastaneye kaldırılır. Orada kendisine birkaç günlük ömrü kaldığı söylenir. Akıl hastanesinde kaldığı sürece çeşitli insanlarla, çeşitli dünyalarla tanışan Veronika, yabancısı olduğu yeni duyguları keşfeder: Kin, korku, aşk, hatta cinsellik. Ölümü beklerken, çevresindeki insanları gözlemlerken, Veronika, varoluşunun her dakikasının yaşamla ölüm arasında bir seçim olduğunun farkına varır. Veronika Ölmek İstiyor, insanlığın temel sorunlarından birini içeriden bir yaklaşımla ortaya koyuyor.” Daha birçok ilginç kişilikle karşılaşırız kitapta. Bir dram olan kitabın finali beklenmedik ve mükemmel bir şekilde sonlandırılmış. Ve bu mükemmel kurgu yapılırken belki de en önemli kısım roman kahramanı psikiyatrın tedavi yönteminin masaya yatırılması. Final okur için bunu göz ardı edebilecek bir şekilde sonlandırılsa bile bence psikiyatri içinde tartışılması gereken bir son. Bizler gibi sıradan okurlar için bir anlam ifade etmese bile uzmanların gözünden kaçmayacağını düşünüyorum. Eeeee ne var bunda sonuçta bir roman. Evet ülkemiz aydınları için toplumu bilinçlendirme konusunda, ve sonuçları ile siyasetçilerimiz için ders niteliğinde bir roman. Aydın tanımı yapmanın bir anlamı yok sanırım. Ama aydınların toplum üzerinde ki etkisini yadsımakta düşünülemez. Bizlere köy gerçeğini öğreten köy enstitüleri kuşağı aydınlara ne yazık ki günümüzde rastlanmıyor. Özellikle dünya politik ve ekonomik gelişmeleri aydını, sınıfından kopararak sınıf üstü bir sırça köşk düşünürü haline getirdi. Bir davanın inatçı savunuculuğundan otoritenin sözcülüğüne, devrimcilikten mistikliğe, toplumculuktan içedönüklüğe evrildi. Edebiyat dünyamızda, damgalama haricinde delilik dediğimiz kavramı, ya da modern düşünce ile yazarsak beyinsel rahatsızlıklarla ilgili sorunları irdeleyen bir esere rastlamamız mümkün değildir. Hatta bunları sorguladığınızda size yanıt verecek bir aydında bulamazsınız. Çünkü , onların düşünceleri en doğrusudur. Aydınların en büyük rolünün toplumun bilinçlendirilmesi olduğunu düşünenlerdenim. Dünya edebiyatında aydın sorumluluğu ile hareket ederek bu tür sorunları irdeleyen tanınmış veya tanınmamış yazarın yazdığı yüzlerce kitap bulunduğu halde bizde olmamasının nedenlerini açıkçası anlamak mümkün değil. Anlamadığımız içinde yukarıda ki eleştirileri yazmamız çok normal sanırım. İktidarların teorisyenliğine soyunan ya da suya sabuna dokunmayan eserlerle bizleri avutmaya çalışan aydınlarımızla acaba sorunlarımızın bilincine nasıl varacağız? Bu tür sorunlara eğilen bir kitabı tanınmayan biri yazarsa yayınlatma sorunları ile karşı karşıya kalacaktır. Ama tanınmış bir aydının yazdıkları içeriğine bakılmadan yayınlanacaktır. Belki de bir başlangıç edebiyat tarihimizde bir çığır açacaktır. Gelelim siyasetçilerimiz için çıkarılması gereken derse. Bu ders kitaptan değil, kitabın yansımalarından çıkıyor. Onu da Paul Coelho’nun anlatımı ile görelim. “Veronika Ağustos 1998’de Brezilya’da çıktı. Eylül ayında ben 1.200’den fazla benzer deneyimlere ilişkin e-posta ve mektup aldım. Ekim ayında kitabımdaki bazı temalar –depresyon, panik atak, intihar- ulusal yansımaları olan bir seminerde tartışıldı. 22 Ocak 1999 tarihinde , Brezilyalı Senatör Eduardo Suplicy benim kitabımdan diğer senatörlere pasajlar okuyarak, son on yıldır çıkarılamayan “zihinsel kurumlara keyfi kabulü yasaklayan” yasa için onay almayı başardı.” Sanırım bu anlatım yoruma gerek kalmayacak şekilde açık ve net. Tabi ki anlayana. Okumak zor geliyorsa Sarah Michelle Gellar, Jonathan Tucker, Melissa Leo, David Thewlisve Erika Christensen'in oynayıp Emily Young'ın yönettiği 2009 yılı yapımı filmi de izleyebilirsiniz. Romanın özgün halinde hikâye Ljubljana, Slovenya'da geçmesine rağmen, film New York'ta geçmektedir.

Hiç yorum yok: