15 Temmuz 2013 Pazartesi

İNANCIMIZI SORGULAMAK

Ben gibi yaşı geçkince olanlar bu ülkede siyasilerin güven sıralamasında en güvenilmez kişiler olduklarını çok iyi bilirler. Hele hele hükümet olanların bir dedikleri ertesi gün yalan olur. En güzel örnekte zamlarla ilgilidir. Yetkili Bakan’a veya sorumluya sorarlar “zamlar ne zaman” yanıt “zam yok”. 3 gün sonra zamlar gelmeye başlar. Son Gezi Parkı olaylarında bu konu bürokratlara kadar sıçramış olup “bugün söylediklerini” yarın unutarak kendi kendilerini yalanlama konusunda yarış etmişlerdir. Siyasetçilerin bu durumunu artık kanıksamıştık. Zam yok dediklerinde 3 gün sonra bekliyorduk zamları. Ama gittikçe dozajı artarak yaşanan son on yıl bizi öyle bir hale getirdi ki artık inançlarımızı dahi sorgular olduk. İmam olan rahmetli Babam’dan din ile ilgili ilk öğrendiğim “dürüstlük” olmuştur. “Sonuçları kendi adına çok vahim olsa dahi kesinlikle yalan söylemeyin” derdi bizlere. * * * Ekonomist değilim ama basit bir benzetme yapmak istiyorum. Bakkal, kasap, manav, ev kirası, elektrik, su, giyim derken sürekli boçlanarak yaşıyoruz. Borçlarımızı ya öteliyor ya da yeni borçlarla kapamaya çalışıyoruz. Bir gün geliyor bakkala borcumuzu sıfırlıyoruz. Evde düğün bayram edip borçlarımız bitti. Der misiniz ? 14 Mayıs 2013 tarihinde nerede ise bayram yapıldı. Tek tuşa basarak son taksidini ödediğimiz IMF borcu yüzünden günün anısına yetkililere hatıra paralar hediye edildi, bazı yerlerde “IMF” yazan tabutların arkasından temsili cenaze namazları kılındı. 2002’de 129.6 milyar dolar olan Türkiye’nin toplam dış borcu 2013’e gelindiğinde 336.9 milyar dolara çıkmış durumda , özel sektörün dış borcu aynı dönemde yüzde 425 artarak 43.1 milyar dolardan 226 milyar dolarlara çıkmış, iç borç stoku yüzde 163 artmış, kamu ve özel sektörün dış borcu birlikte hesaplandığında Türkiye’nin toplam borç yükü 1 trilyon’a yaklaşmış biz düğün bayram yapıyoruz. Burada Cumhuriyet tarihinin bütün kazanımlarının kamuya yük oluyor diye yok pahasına satılması ve bu gelirlerin hükümet adına iç kaynak oluşturmasına değinilmemiştir bile. Unutmadan bu IMF borcu öyle geçmişten bu hükümete kalan bir borçta değil. 2005 yılında IMF ile imzalanan 19. Stand-By antlaşması karşılığında çektikleri 10 milyar doları ödemişlerdir. * * * Ekteki Kamuoyu Duyurusu olmasa belki bu yazı kaleme alınmayacaktı. 7 Haziran 2013 tarihinde T.C Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Basın ve Halkla ilişkiler Müşavirliği 2013/92 sayı numarası ile bir Basın Duyurusu yapmıştır. “Ülkemiz tarafından, iş ortamı ve rekabetin geliştirilmesi, yurt içi tasarrufların artırılması ve mali sektörün derinleştirilmesi alanlarında gerçekleştirilen reformların desteklenmesi amacıyla, Dünya Bankası’ndan Rekabet ve Tasarruflar Kalkınma Politikası Kredisi (Competitiveness and Savings Development Policy Loan - CSDPL) adı altında 624,1 milyon Avro tutarında bir kredi sağlanmıştır. Kredi Anlaşması, 7 Haziran 2013 tarihinde (Bugün) imzalanmıştır. Anılan kredinin toplam vadesi 20 yıl, geri ödemesiz dönemi 3,5 yıldır. Kamuoyuna duyurulur.” Hani borçların bitişi şenlik havasında kutlanmıştı. Bir ay önce 421 milyon dolar öde borç bitti diye şenlik yap bundan 3 hafta sonra 624,1 milyon Avro borç senedini sessiz sedasız imzala. İşin ilginç yanı yandaş medyanın bunu “Türkiye’ye Dev Kredi” olarak duyurması. Bitti mi dersiniz.? Bu anlaşmadan 3 gün sonra 2013/95 sayı ile bir Basın Bildirisi daha “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi (TCDD) Genel Müdürlüğünce yürütülmekte olan Ankara - İstanbul Hızlı Tren Projesi’nin ek finansmanı amacıyla Avrupa Yatırım Bankası’ndan (AYB) sağlanan 200 milyon Avro tutarındaki krediye ilişkin Anlaşma 10 Haziran 2013 tarihinde (Bugün) imzalanmıştır. Kamuoyuna duyurulur” 2002’de dünyanın 16.cı büyük ekonomisi idik 2012’de yine 16. Büyük ekonomi olarak yerimizde sayıyoruz. 1987 yılında Dünyanın en büyük 14. ekonomisi 1999 yılında Dünyanın en büyük 16. ekonomisi 2002 yılında Dünyanın en büyük 17. ekonomisi 2010 yılında Dünyanın en büyük 16. Ekonomisi Son dönemde siyasi alanda olduğu gibi ekonomik alanda da milletimizin sabrının tükendiği noktadayız. Gezi Parkı eylemlerindeki devlet terörü, şiddet, geri adım atılmaması Yunus Emre’nin dediği gibi “Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü” hoşgörüsünün bir sonucu mu yoksa ekonomik gidişatın gündeme yansımaması isteği mi? 19.06.2013

Hiç yorum yok: