15 Temmuz 2013 Pazartesi

YARADILANI SEVMEK….II

Yaradılanı sevmek ayrım yapmadan sevebilmektir. Son dönemlerde moda olan bir deyim daha türedi. Marjinal. Kısaca toplumda görüş ve yaşayış biçimi ile uçlarda bulunan, çizgi dışı, aykırı kimselere diyebiliriz. Ve ne yazık ki ülkemizde bu deyim kendi gibi düşünmeyen, yaşam tarzı farklı olan, teröre yatkın, azınlıkta olan, aklınıza gelebilecek her türlü kötülük potansiyeline sahip, alkolik, olur olmaz yerde seks yapan, topluma aldırmayan, ötekileştirilen insanlar için siyasi rant sağlayıp toplumu bölmeye yönelik hangi kötü anlam varsa yüklenilmeye çalışılan bir deyim olmuştur. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde en marjinal grup, ruhsal ve psikolojik hastalığı olan kişilerdir. Ruhsal ve psikososyal(insan biyo-psiko-sosyal bir varlıktır. Beden sağlığı, ruh sağlığı ve sosyal sağlık insan sağlığını oluşturan üç öğedir. Bunlardan herhangi biri bozulacak olursa olumsuz yansımalara neden olur. Birçok ülke tarihinde psiko-sosyal boyutlu kişilik bozukluğu olan liderler nedeni ile milletlerini kaosa sürüklediği, acı çekmesi ve zulüm görmesine neden olduklarına dair birçok trajik örnek mevcuttur) hastaların ezici bir çoğunluğu, yoksulluk, kötü sağlık ve fiziksel yaşam, ayrıca insan hakları ihlallerine maruz kalmaktadır. Onlar ayrımcılığa maruz kalarak fiziksel ve cinsel mağduriyeti son derce yüksek oranlarda yaşarlar. Kalkınma faaliyetleri içinde birçok program bu savunmasız grubu görmezden gelerek dışlamaya devam etmektedir. WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ‘nün hazırlayıp Birleşmiş Milletlerin 16 Eylül 2010’da piyasaya sürdüğü “Savunmasız bir grup olarak ruh sağlığı sorunları olan kişleri hedefleyen” rapora göre, Kalkınma ve yoksullukla mücadele programlarının çoğu ruhsal ve psikososyal engellilere ulaşamamaktadır. Örneğin %75 ve %85 arasında ruh sağlığı tedavisine erişmek için hazırlanan bir form dahi yoktur. Zihinsel ve psikososyal engelliler %90 gibi yüksek işsizlik oranlarına sahiptir. Ayrıca insanların potansiyellerini tam karşılamak için eğitim ve mesleki fırsatlar verilmemektedir. Meydan büyük. Ruh sağlığı bozuk kişilerin genel nüfusa oranla çok daha fazla sakatlık deneyimi ve zamanından önce ölme olasılığı vardır. Ruh sağlığı koşulları düşük ve orta gelirli ülkelerde genel sağlık koşullarının %8.8, toplam hastalık yükünün %16.6’sını kapsamaktadır. Depresyon orta gelirli ülkelerde ölüm ve sakatlıkla biten hastalık yükünün en yüksek ikinci nedenidir, düşük gelirli ülkelerde 2030 yılına kadar en yüksek üçüncü nedeni olacaktır. Ruhsal ve psikososyal hastaların özel ihtiyaçlarını karşılamak üzere nasıl bir yol izlenmelidir? Ruh sağlığı hizmetlerinin birinci basamak bakımı da dahil olmak üzere bütün sağlık hizmetleri içine sistematik olarak entegre edilmelidir. Ruh sağlığı sorunları daha geniş sağlık politikaları, programları ve ortaklıklara entegre edilmelidir. Ruh sağlığı acil durumlar sırasında ve sonrasında hizmetlere dahil edilmelidir. Ruh sağlığı sorunları, sosyal hizmetler ve konut geliştirme kapsamında dikkate alınmalıdır. Ruh sağlığı sorunları eğitimide içine katarak , ruhsal ve psikososyal engelli çocukların okullaşma sürecinin desteklenmesi gerekmektedir. İstihdam ve gelir getirici fırsatların ruhsal ve psikososyal engelliler için oluşturulması gerekir. İnsan hakları ruhsal ve psikososyal engelli insanlarında haklarını koruyan politikalar ve yasalar geliştirmek suretiyle güçlendirilmelidir. Hizmet kullanıcı liderliğindeki hareketlerin desteği de dahil olmak üzere halkla ilişkilere katmak için ruhsal ve psikososyal engelli insanların kapasitesini geliştirmeye yatırım yapılmalıdır, Kalkınma aktörlerinin karar alma süreçlerinde ruhsal ve psikososyal engelliler dahil etme mekanizmaları oluşturmalıdır. Zihinsel ve nörolojik bozukluklar dünya çapında oldukça yaygındır. Özellikle ruhsal ve nörolojik bozukluklar ölümlerin %11’inden sorumludur. Bu hastalıkların büyüklüğü ve yükünün çok büyük olması, küresel öncelikli sağlık sorunları olarak ele alınmasını gerektirmektedir. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde genel nüfusun yaşlanması sonucu nörolojik bozukluklarda dahil olmak üzere pek çok kronik ve ilerleyici fiziksel ve zihinsel koşulların yaygınlaşmasını arttırmaktadır. Nöropsikiyatrik bozukluklar nedeniyle toplam hastalık yükünün global oransal payı 2020 yılına kadar %14,7’ye yükselmesi beklenmektedir. Bu konudaki çalışmalarda başarılı olabilmek için, programın nörolojik hizmetleri sağlık sistemlerinin her düzeyinde özellikle hastanın tedavi ve bakım almasının sağlık ocaklarında verilmesi gerekliliği önerilmektedir. Eksikliklerin giderilmesi ve yeterli sağlık hizmeti sunumu için engelleri içeren nörolojik kaynakların değerlendirilmesi, insan kaynaklarının kestirimi, maliyet ve sağlık ihtiyaçlarının değerlendirilmesi, hizmetlerin organizasyonu, nörolojik hastalıkların halk sağlığı üzerindeki etkilerini azaltmak ve önlemek için epidemiyolojik (toplumdaki hastalık, kaza ve sağlıkla ilgili durumların dağılımını, görülme sıklıklarını ve bunları etkileyen belirteçleri inceleyen bir tıp bilimi dalıdır) veri toplama dahil tüm stratejiler benimsenmelidir. Bu tür rahatsızlıklarla uğraşan sağlık çalışanlarının eğitimi, hastalıkların kontrolü için programlar ve politikaların planlanması ve özel stratejilerin oluşturulması, uygulanması hastalıkların önlenmesinde etkili olacaktır. Bu konuda da ulusal ve uluslararası ilgili sivil toplum kuruluşları ile işbirliğine gidilmesinin önemi vurgulanmaktadır. Bunları ben yazmıyorum. Bu söylemler Dünya Sağlık Örgütünün üye ülkelerle paylaştığı çalışmalardan derlenmiştir. Ve bu öneriler tüm üye ülkelere yöneliktir. Ruhsal ve psikososyal engelli insanlar unutularak Yaradılanı sevmek eksik kalmıyor mu? 24.06.2013

Hiç yorum yok: