15 Temmuz 2013 Pazartesi

YASAKLAR GERÇEĞİN GİZLENMESİDİR.

8 bin yıl önce Mezopotamyalıların arpayı ekmek yapmak için ilk ıslah etmesiyle bira yapımı başladı. 6 bin yıl önce Sümerler, Godin Tepelerinde (Batı İran ve Anadolu) bira ve şarap içiyorlardı. Paleolitik çağda fermente edilmiş meyve, tahıl ve baldan alkol yapılıyordu. Metanol, Yunanca Methy ve Sanskritçe Madhu kelimelerinden gelir ve bal, sarhoş eden madde anlamına gelir. Alkol kelimesi Arapçadan gelmektedir. Distilasyon,(damıtma) İS 8. yy’da Arabistan’da başlamıştır. İlk alkol tüketiminin başlamasından 8000 yıl sonra ,"Gece gündüz içen, kafa kıyak gezen bir nesil istemiyoruz. Uyanık olacak, diri olacak, bilgi ile mücehhez olacak. Böyle bir nesil istiyoruz. Bunun adımlarını atıyoruz.” denilerek bunu yasaklarla çözmeye çalışmanın bilimdışı bir yaklaşım olduğunu anlamak hiçte zor olmasa gerek. Çünkü, alkol kullanan insanların büyük çoğunluğu sınırlı düzeyde alkol kullanır. Alkol kullanımının oluşturduğu ciddi sosyal ve sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalmazlar veya alkol nadiren yaşantılarında bir olumsuzluk teşkil eder. Tabi ki aşırı alkol kullanımı ile ilgili olarak ciddi sağlık sorunları yaşanmaktadır. Bu farklık nereden kaynaklanmakta dır ? Sosyal ve kültürel faktörler mi, psikolojik faktörler mi yoksa kalıtsal faktörler mi rol oynamaktadır. ? Bilimsel yaklaşım; alkolizmin, çoğunlukla genetik yoldan geçen, biyokimyasal bir bozukluk yada hastalık olduğunu kabul etmekten geçer. Bunun yanında yüksek dozda ve çok sık alkol tüketimine bağlı olarak geliştirilen alkol bağımlılığı da yoğunlukla görülmektedir. Bunların yanı sıra psikolojik ve sosyal baskılar hastalığı etkinleştirici sebeplerdir. Alkolizmi tanımlamak için en belirgin sinyal kişinin davranış şeklidir. Modern tıp; alkolizmi sebebi bilinmeyen, belirgin anatomik işaretleri olmayan ve alkol bağımlılığıyla ortaya çıkan bir hastalık olarak tanımlar. Ayrıca, hem psikolojik hem de fiziksel tıp, alkolizmin bir başka hastalığın, çoğunlukla da psikolojik bir bozukluğun, semptromu olabileceğini söylemektedir. Bu anlamda, alkolizm, kronik, ilerleyen bir hastalıktır ya da psikolojik veya fiziksel bir başka hastalığın belirtisidir. Hastalığın özeliği alkol bağımlılığıdır ve her alkol kullanımından sonra kişi kontrolünü kaybeder. Alkolizm hastası, fiziksel ya da psikolojik sıkıntısını gidermek için alkol tüketir ve sonunda alkollü içecek tüketimi hastanın fiziksel, zihinsel, sosyal ve ekonomik hayatını engelleyecek boyutlara ulaşır. Bu anlamda gittikçe artan psikolojik sorunları çözmeden alkol yasakları ile sorunun çözülebileceğini düşünmek inandırıcı olmadığı gibi gerçeği de yansıtmamaktadır. Dini anlamda ele alırsak Kahire nin etkili el-Ezher Üniversitesinden Enes Aboshady adlı bir bilim adamı, “Bazı din adamlarının Kuran’da belirtilen üzüm ve hurmadan yapılmadığı sürece içkiye izin verilebileceğini” öne sürüyor. Ama bu konuda fetva vermek için kimsenin cesaret edemediğini de ilave ediyor. Bunun yanı sıra The Economist’in, Humphrey Serjeantson adlı Pazar araştırma şirketinin bulgularına dayanarak verdiği bir habere göre Müslüman Orta Doğu’da 2001- 2011 yılları arasında ki alkol satışı % 72 oranında artmıştır. Bu dönemde ki küresel alkol satış ortalaması % 30 olduğu halde. Bu artışta gayrı müslimler ve yabancıları tek başına düşünmek mümkün değildir. Ki bu artış küresel içki şirketlerinin gözünü kamaştıracak cinstendir. Alkolün tehlikelerini görmezden gelmek ve gençlerde içkiyi teşvik etmek hiçbirimizin amacı olamaz. Ama yasaklarla da çözüm bulmak mümkün değildir. Ki Dünya Sağlık Örgütü verileri de ülkemizin alkol tüketimi konusunda dünya sıralamasının çok gerisinde yer aldığını göstermektedir.. “Çok sıkı dinsel baskı, kısıtlama ve yasaklamaların yapıldığı ülkeler Dünya Sağlık Örgütü istatistiklerinde yer almıyor. Çünkü ülkelerinde böyle bir problem bulunduğunu kabul etmiyorlar. Bu nedenle bilimsel araştırmalara ve yayınlara çok nadiren rastlanır. Böyle nadir araştırmalardan biri İran’ın Tebriz şehrinde 2005- 2006 yıllarında 16 yaşındaki gençler üzerinde yapılmış. Gençler, kendilerine yöneltilen yazılı soruları isimlerini bildirmeksizin kendileri cevaplamış. Buna göre gençlerin yüzde 10’unun alkol ve yüzde 2.2’sinin madde kullandığı anlaşılıyor.”(1) “Suudi Arabistan’da kesinlikle yasak ve günah kabul edilmesine rağmen alkol ve uyuşturucu-uyarıcı madde kullanımı ve bağımlılığının sorun niteliğinde olduğu uzmanlarca bildiriliyor İlk kez 1987 yılında sadece madde bağımlısı erkeklerin tedavisiyle ilgili olmak üzere Riyat’ta Al-Amal Hastanesi açılmış. Taburcu olanların dörte biri yine alkol ve maddeye başladıkları için üç kereden fazla sayıda hastaneye yatırılmışlar. Bağımlıların yüzde 24’ü alkol, yüzde 23’ü sedatif, geri kalanlar uyuşturucu- uyarıcı maddeler kullanmış. Kadın bağımlılar doğrudan Cidde’de psikiyatri hastanesine alınmışlar, kadınlarda bağımlılık oranı yüzde 2.7 bulunmuş.”(2) “Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki bağımlıların karşılaştırıldığı bir araştırmaya göre Suudi Arabistan’daki bağımlıların en büyük bölümü eroin, Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki bağımlıların en büyük bölümü esrar, alkol, sedatifler, uyarıcılar ve kokain bağımlısıdır. Araştırma iki gerçeği önemle vurgular. Esrar ve alkol her iki ülkedeki bağımlılar için de en çok tercih edilen maddelerdir. İkincisi, Birleşik Arap Emirlikleri’nde çok daha fazla sayıda kişi, tek maddeye değil, birden çok sayıda maddeye bağımlıdır” (3) Yine Mayıs 2013’te KONDA Firmasının anketine göre Sofuların % 9’u, dindarların % 11’i “inançlıyım” diyenlerin % 41’i inançsızların da % 65’i alkol tüketiyor. Son bir not Türkiye’de 2004 yılında yaklaşık 898 milyon litre alkollü içki satışı yapılmışken bu satış 2012 yılında 1.127 milyar litreye çıkmıştır. Yorum sizlerin (1), (2), (3) Prof.Dr.Aysel Ekşi-Psikiyatr ; 18 Temmuz 2011, CUMHURİYET 03.07.2013

Hiç yorum yok: