28 Ocak 2013 Pazartesi

AKIL TUTULMASI-GÖRÜNÜM GAZETESİ-28.01.2013

ÇOCUKLARDA GECE TERÖRÜ Bu günkü yazımda bilinçli bir baba olan okurum S.Ç.’nin mektubuna yer vermek istiyorum. “O yıl, yılbaşı geçesi eşim işe son giren olduğu için nöbetçi olarak o kaldı çalıştığı iş yerinde. Akşam 3 yaşındaki kızımızla evde birlikte sofrayı hazırladık, yemeğimizi yedik ve uyku vakti gelince annesini arayarak, yeni yılını kutladı ve yattı. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum kızımın ağlaması ile irkilerek hemen odasına koştum. Yatağında çırpınıyor, ama ne çırpınmak. Kolları, bacakları, başı sağa sola çarpıyor. Her an bir yerini zedeleyecek, yaralayacak şekilde bir çırpınma. Hemen kucağıma alıyorum uyandırmak için, konuşmaya başlıyorum, mümkün değil kendine gelmesi. Gözleri açık, yanıt veriyor ama bu yanıtlar hırıltı şeklinde, ağlaması ve çırpınması kesilmiyor. Büyük bir şok ta imiş gibi uyanamıyor. Yanıt verdiği için bir an sinirleniyorum, naz yapıyor diye, ama bunu bilinçli yapmadığı her halinden belli. Kucağımda iken dahi çırpınmalar tüm şiddeti ile devam ediyor. Sakinleştirmek mümkün değil. Bende panikliyorum. On, on beş dakika sonra yavaş yavaş sakinleşmeye başlıyor, ağlaması kesiliyor ve kucağımda olmanın verdiği şaşkınlığıyla yüzüme bakmaya başlıyor. Ben neden buradayım dercesine. “Kabus mu gördün kızım” soruma boş gözlerle bakıyor, kendisi de anlam veremiyor, “babam bana bunu niye soruyor” diye. Açıkçası biraz önceki dakikaları hatırlamadığı her halinden belli. Yavaşça ve korkarak yatağına yatırıyorum, uyuyana kadarda yanında kalıyorum. Hemen eşimi arayarak olayı anlattığımda, daha önce de birkaç kez bunu yaşadığını söylüyor. İlk şaşkınlıkla düşündüğüm, yuvaya yeni başlaması ile oluşan, yalnız kalacağı endişesinin verdiği sıkıntıların kabusa dönüşmesi mi? Bu durumun yuvaya başlamasına denk gelmesi açıkçası bu şekilde düşünmeme neden oldu. Sık sık odasına giderek yaptığım kontrollerde her şey çok sakin görünüyordu. Birazda sakin kafayla düşündüğümde yıllar önce şahit olduğum bir olay aklıma geldi. Anadolu’nun bir dağ köyünde kısa bir süre yaptığım öğretmenlik sırasında, bir akşam köylülerin, heyecan ve panikle lojmanıma gelerek; - Öğretmen bey, cinler yine geldi, hemen gelin sözleri üzerine apar topar olayın geçtiği eve gittik. Dört beş yaşlarında bir erkek çocuğu, yara bere içinde yatağında oturmuş, şaşkın ve paniklemiş bir yüz ifadesi ile, odasına doluşan köylülere bakıyordu, anlamsız boş gözlerle. Ortalık biraz sakinleşince; -Nasıl oldu diye soruyorum babaya. Anlatmaya başlıyor; -Öğretmen bey, birkaç yıl önce bir gece ansızın uyanarak çırpınmaya başladı. Sanki birisi dövüyor da ondan sakınıyormuş gibi çırpınıyordu. Beş on dakika sonra bu dayak faslı bitiyor ve gördüğün gibi yara bere içinde uyanıyor. Ve sorduğumuzda da hiçbir şey hatırlamıyor. Durumu köyün yaşlılarına danıştık. Geceler boyu başında bekledik. Ve durum belli aralıklarla devam ettiği için, köyün ileri gelenleri de şahit olunca, sonunda çocuğu cinlerin dövdüğüne karar verdik. Çevrede ki tüm hocalara götürdük fakat çare bulamadık. Ve bu durum olunca sadece izliyoruz, korkudan kucağımıza bile alamıyoruz çocuğu. Bir hekime götürmeleri konusunda ikna çabalarımın sonuç verip vermediğini göremeden ayrıldım köyden. Bu gece kızımda yaşadığım bu olay, yatakta kucağıma almayıp bıraksa idim aynen o çocuk gibi yara bere ile kendine gelecekti. Yinede eşime bu hikayeden bahsetmedim, çünkü bu tür batıl inanışlara o da inanıyordu. Dolayısı ile bir hekime başvurmak şarttı. Bu arada bende araştırmalara hemen başladım. Öncelikle aile dostumuz ve kızımın doktoru olan, uzun yıllar çocuk hastanesinde çalışmış doktorumuzdan başladım işe. Böyle vakaların olabileceğini ama tıbbı bir açıklamasının olmadığını söyledi. Kitaplar karıştırmaya başladım. Ama açıkçası ne aradığımı bilmiyordum. Bir gün okuduğum gazetede ki haberin başlığı “Gece Terörü” idi. Olay kısaca anlatılmış, nedenleri konusunda ise bir yorum yoktu haberde. Haberi yazan gazeteciye ulaşarak, daha kapsamlı bilgi almayı amaçlıyordum. Ulaştım da, fakat Ajanstan haberin bu şekilde geldiğini söyledi. Yılmamıştım, en azından ismini biliyordum artık. Şimdi de neden ve tedavi yöntemlerine ulaşmaya gelmişti sıra. Çocuklarla ilgili tv programlarını takip etmeye başladım, ama ne yazık ki kesin bir sonuca ulaşamıyordum. O günlerde yine bir gazete ilanında, bir yuvanın medyadan da tanıdığım, danışman psikologunun çocuk gelişimi ile ilgili ailelere yönelik seminer ilanını görünce ve ilanda ilgili tüm ailelerin katılabileceği söylenince hemen yuvayı arayarak kayıt oldum. Hafta sonu eşimle gittik. Seminer sonrası verilen kokteylde danışman psikologa durumu ilettik. Konu hakkında bilgisinin olmadığını, fakat yardımcısına ulaşabileceği telefonlarımı bırakırsam araştırıp dönüş yapacağını belirtti. Olumlu bir gelişme idi açıkçası. Bekleme sürecinde de araştırmalarıma devam ediyordum. Yardımcıyı birkaç kez aradım hala bir sonuç yoktu. Bir müddet sonra, danışman psikologumuzun haftalık yazısında “Gece Terörünü” irdelediğini görünce sevindim. Yazıda bildiklerim anlatılıyordu. Hemen telefona sarılıp alıntı yaptığı bu makalenin tamamına ulaşıp ulaşamayacağımı sorunca aldığım yanıt şok edici idi. -Çok uzun bir Fransızca makale, zaten anlamazsınız. Fazlaca da bir şey yok makalede. Evet artık sistemde devreye giriyordu. Ve insanların neden bu durumlarda hocalara gittikleri daha iyi anlaşılıyordu. Yazılarını ve kitaplarını severek okuduğum bir psikologun bu şekilde yanıt vermesi gerçekten çok şaşırtıcı gelmişti. Demek medyatik olmak, aydın olmak, insanları bilgiç, sıradan vatandaşı cahil yapıyordu. Ve bir yardım talebi bu şekilde geri çevriliyordu. Yavaş yavaş daha çok kaynağa ulaşarak bu durumun korkulacak bir şey olmadığını, nedenlerinin hala bilinemediğini, çocuğun kendisini yaralamaması için önlem alınması gerektiğini, uyandırmak için zorlanmamasını, iki buçuk üç yaşlarında görülmeye başladığını ve beş altı yaşlarında kendiliğinden geçtiğini öğrenince o korku ve panik halimiz geçmişti. Kısacası “Bilgi korkuyu yenmişti”.” Mektup burada bitiyordu. Daha da ilginci bu olayın yaşandığı tarihi sorunca 30 yıldan fazla olduğu yanıtını aldım. O günden bu güne gece terörü hakkında bilgilerimiz çok ilerledi. İlerlemeyenin ise aydınlarımızın yazılarımda da sürekli değindiğim halktan kopukluğunun devam etmesi günümüzde de. Katkılarından dolayı okurum S.Ç.’ye çok teşekkür ediyorum. http://ilhanvardar.blogspot.com

Hiç yorum yok: