25 Ocak 2013 Cuma

AKIL TUTULMASI-GÖRÜNÜM GAZETESİ-25.01.2013

ORTAÇAĞ OSMANLISINDA RUH SAĞLIĞI VE GÜNÜMÜZ “Burada hastalara deva, dertlilere şifa, divane ruhlara gıda ; hanende ve sazendeler tarafından musiki faslı şeklinde verilirmiş..” Evliya Çelebi Yolunuz Edirne’ye düşerse Tunca Nehri kenarında ki Trakya Üniversitesi Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesini görmeden şehri terk etmeyin. Müze, Sultan II.Bayezid Külliyesi içindeki Darüşşifa bölümünde yer almaktadır. Sofu Bayezid olarak ta tanınan 8. Osmanlı Padişahı II. Bayezid tarafından yaptırılan ve 1488 yılında hizmete açılan bu Külliyenin konumuzla ne ilgisi var diyebilirsiniz. Fatih’in İstanbul’u Fethetmesi ile kapanan Ortaçağ bir yerde Rönesansın başlamasına neden olmuştur.Avrupa da 12. ve 13. Yüzyıllardan başlayarak Hristiyan kilisenin katı, acımasız, dogmatik tutumlarına karşı giderek artan tepkiler belirmiştir. Sanatta, kültürel yaşamın her kesiminde gücünü dinden alan otokratik ve feodal kuruluşların egemenliği giderek zayıflamaya başlamıştır. İşte bu sıralarda artık büyücü avı, akıl hastalarını şeytanın temsilcisi diye yakma uygulamaları sonlanmıştır. Avrupada ki bu gelişmelerin başladığı yıllarda yaptırılan bu külliyede yüzyıllar boyunca tıp öğrencileri yetiştirilmiş, hastalara şifa dağıtılmış ve fakir fukara doyurulmuştur. Darrüşifa kısmı ise dönemin en önemli sağlık merkezlerinden biridir. Kuruluşunda her türlü hastalara hizmet vermiştir, öyle ki kuruluş vakfiyesinde hastanenin personeli sayılırken 2 cerrah ve 2 göz doktorundan da söz edilir. Demek ki 1500’lü yıllarda bu mekanlarda göz hastalıklarına dahi bakılmaktaydı. Daha sonraki yıllarda şifahane, ruh hastalarına yönelik hizmet vermeye başlamış ve hastalar, dönemin tıp bilgi ve ilaçlarının yanı sıra, su sesi, musiki, güzel kokular ve çeşitli meşguliyetlerle tedavi edilmişlerdir. Hatta hastane akustiği ve planlaması açısından müzikle tedaviye uygun bir şekilde inşa ettirilmiştir. Ve 1912 yılına kadar akıl hastalarının yatırıldığı bölümleri kullanılmıştır. Evliya Çelebi, merkezi binada haftanın üç günü müzisyenlerin hastalara konser verdiklerini söylemektedir. Darüşşifada ilaç ve müzik tedavisinin yanında güzel kokularla rehabilitasyon yapıldığı da bilinmektedir. Ortaçağın kapanması ruh hastalarını katı, dogmatik, yarı dinsel inançlarla açıklayan görüşlerin ve uygulamaların son bulması ile Avrupa da hızla gelişen bilimsel çalışmalar döneminde psikiyatri alanında da gerçek bilimsel çalışmalar başlamıştır. İlk olarak 17. Yüzyılda, ruh hastalıkları hakkında bir kararın din adamlarınca değil, hekimlerce verilmesi gerektiği kabul edilmiştir. Avrupa’da bu gelişmeler olurken uzun yıllar boyunca hastalara şifa dağıtan bu şifahane, 1850’li yıllardan sonra, sadece ruh hastalarının tecrit edildiği bakımsız bir kurum haline gelmiştir. Bina bir yandan bakımsızlıktan, diğer yandan yatağı dolan Tunca Nehri’nin taşkınları sonucu büyük zararlar görmüş ve günümüzde Trakya Üniversitesine devredilerek Sağlık Müzesine dönüştürülmüştür. 19. Yüzyılda Breuer, Freud, Adler ve Jung ruhsal bozuklukların anlaşılmasında, dinamik psikiyatrinin gelişmesine öncü oldular. Fakat bu konuda asıl çığırı açan hekim Freud’dur. 1900’lü yılların başından itibaren çağdaş psikiyatri Avrupa’da gelişirken bizler 21. yüzyılda Şamanizm ve Avrupa ortaçağın karanlıklarına gömülmekteyiz. Bu gerilemenin nedeni din olamaz. Çünkü II: Bayezid zamanında da bu din aynı idi şimdide aynı. Fark; dini kullanan zihniyetin değişerek eğitimin geriletilmesi diye düşünüyorum.

Hiç yorum yok: