29 Nisan 2013 Pazartesi

HEKİMLİK ve ETİK - II

HEKİMLİK ve ETİK - II “Bunları son yaşadıklarımla örneklemek istiyorum. Sabahın saat 02:00'si. 200 Km yol gelmiş, hastasının başında hekimden bilgi almak isteyen biri. Belki 48 saat nöbette olan bir hekimin yanıtı: "Sabahın bu saatinde anlamsız sorular sormayın lütfen." Anlamsız olan bilgi alma hakkı mı, yoksa bu hekimimizi 48 saat nöbette tutan sistem mi? Veya büyük annesi yaşında bir hasta yakınını azarlayan bir hekim mi iyi insan? Ya da sondası çıkan bir hastası için 20 kişilik bir intern grubundan yardım isteyen bir bayan eğitimciye ukalaca "Hamfendi aynen prezervatif gibi tutarak geçireceksiniz" yanıtını veren ve bu eğitimcinin "Kocam olsa yapardım, ne yazık ki kayınpederim" demesi ve sondayı diğer hasta yakınlarının takması üzerine sadece bir hekim adayının gelerek özür dilemesi ve yardımcı olmak istemesi, tıp eğitiminin insan olmaya yetmediğinin göstergesi değil mi? 10 gün klinikte yatan hastaya "epikriz" raporu vermeden taburcu eden, vermeden diyorum çünkü bu on günlük süre içinde de hastalık hakkında ve taburcu olduktan sonra bakımının nasıl olması konusunda bilgi verilmediği için bu raporu fakülte dekanından istemenin şikâyet unsuru edildiği ve aynı hasta yakınına raporda "düzenli poliklinik takipleri önerildi" dendiği halde, "Hastanızı buraya getirmeyin. Bizi şikâyet edenin hastasına bakmayız" diyen hekim mi iyi hekim? Bu arada şunu hemen belirtmeliyim: Hastaya yapılan tıbbı müdahaleler en mükemmeli. Çünkü rapora göre Avrupa'da bile bundan fazlasının yapılamayacağı belirtildi. Dolayısı ile tartışılan sistemlerde bu fakülte hangi kategoride eğitim veriyor bilmiyorum, ama tıbbi eğitimin yeterli olduğu kanısındayım. Yeterli olmayan ise takip olayı. Çünkü hasta bu duruma gelmeden 8 ay önce belirtiler aynı fakülte tarafından tespit ediliyor. Dolaylı olarak aile hekimliğinin olmamasından kaynaklanıyor bence. Evet bu konuda yani iyi hekim nasıl olunur, konusunda da tartışma yapılmıyor değil bu ülkede. 10 Ocak 1999 günkü Cumhuriyet'te bir haber: "Türk tıbbı kendini yenilemeli". Türk Tıbbı Reformu Çalışma Grubu'nu oluşturan bir grup hekim sağlık alanındaki aksaklıkları ve eğitimin kalitesinin yükseltilmesi konusundaki raporlarında, eğitimin yeniden düzenlenmesi başlığı altında "Tıp fakültelerine girecek adaylar, fiziksel ve psikolojik açıdan bu mesleği yapmaya yeterli olmalıdır. Bunun için ayrıca bir sağlık muayenesinden geçirilmelidir." deniyor. Ama bana göre acil olarak alınması gereken önlem şu olmalıdır; nasıl ki bir eğitimcinin eğitimci olabilmesi için pedagoji derslerini vermesi gerekiyorsa, bir hekimin de iyi insanları yetiştirebilen bir toplum düzenine erişinceye kadar (ki bunu 17 Aralık 1998'de Bizim Gazete'de Prof.Dr. Nusret Fişek, kitaplaşmamış yazılarından derlenen bir seçkide şöyle tanımlamış: "Demokrasi bütün kurallarıyla işlemedikçe herkes için sağlıklı ve insanca bir yaşam ve sosyal yönden tam iyilik hali sağlanamaz. Sağlığın yolu, barış ve demokrasiden geçer.") tüm tıp fakültelerinde hasta ve yakınları ile iletişim kurma dersleri verilmeli ve bu derslerden başarısız olan hekim adayları hekim olamamalı. Yine yıllar öncesine dönmek istiyorum. Yirmi yıl kadar öncesine. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yatıyorum. Bir sabah uyandığımda başucumda bir bardak içinde bir demet çiçekle uyanıyorum. İsmini bile bilmediğim bir hekim adayı çiçekleri koyan. İşte benim için iyi hekim, sol memesinin altındaki cevher tükenmeyen hekimdir. “(***) Bu makale yayınlandıktan sonra o yıllarda ki Türk Tabipler Birliği Basın sözcüsü Sn. Dr. Rıfat Yücel telefonla arayarak “konu hakkında çalışmalar yapıldığını, radyo programları ile kamuyu aydınlatmaya çalıştıklarını, ayrıca yardım edebilecekleri bir konu olup olmadığını” sorarak ilgilenmesi, ayrıca sivil toplum örgütlenmesinin, toplum için ne kadar önemli bir göstergesi olduğunu göstermesi açısından çok güzel bir örnek teşkil ediyor. Hoş o yıllardan beri köprülerin altından çok sular aktı. Şu an eğitim sistemi, sağlık sistemi denen olgulardan bahsetmek pek mümkün değil. Nerede ise alt yapısı olmadan her kasabaya açılan üniversiteler, tıp fakülteleri gelişmişliğin değil de Avrupa Birliği denen oluşuma sayısal değerler vermekten öte bir anlam ifade etmemektedir. Çünkü yukarıda verdiğim örnekte ki gibi hepimizin yaşadığı, şahit olduğu bu tür sorunlar diyaloglarla çözülebileceği halde son yıllarda hekim ve sağlıkçılara yönelik şiddetinde gittikçe tırmanması gelinen noktanın olumlumu olumsuz mu olduğunu düşünebilmemiz açısından çok önemli. Dolaylı olarak en ufak bir sorun karşısında şiddete başvurmakta akıl sağlığımızın gittikçe bozulması anlamına gelmiyor mu ? Paran kadar sağlık, paran kadar eğitim. Neyse konumuzdan sapmadan, özellikle akıl sağlığı ve genetikle ilgili olarak özellikle hastaları ve yakınlarını çok yakından ilgilendiren, bir miktarda hekim ve etik olgusunun ağır bastığı, araştırmalarımdan derlediğim bazı örnek vakaları gelecek yazılarda paylaşarak devam edeceğim. (***) İlhan VARDAR, İyi eğitim mi, iyi hekim mi? (Tıp eğitimi veya etik açıdan beyaz gömleklilerin toplumsal anatomisi), Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi, 13 Şubat 1999, Sayı 621

Hiç yorum yok: