8 Nisan 2013 Pazartesi
Sivil Toplum - I
Sivil Toplum - I
Yazılarımda sık sık sivil toplum ve sivil toplum bilincinin eksikliğinden söz ederek, özellikle sivil toplum hareketinin son yıllardaki göreceli gelişimine rağmen halkın büyük bölümünden kopuk kaldığı savunulmaktadır.
Sivil Toplum’un temelinde özgürlük vardır. Özgür irade vardır. Kısaca özgür bireylerin ortak amaçlar çerçevesinde özgür iradeleri ile bir araya gelmeleridir.
Özgür Ansiklopedi Wikipedia şöyle tanımlar :
“ Sivil Toplum Kuruluşu, resmi kurumlar dışında ve bunlardan bağımsız olarak çalışan, politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi çalışmaları, ikna ve eylemlerle çalışan, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alan, kâr amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar ve/veya üyelik ödemeleri ile sağlayan kuruluşlardır. Sivil toplum örgütleri oda sendika vakıf ve dernek adı altında faaliyet gösterir. Vakıf dernekler topluma yararlı bir hizmet geliştirmek için kurulmuş yasal topluluklardır ve herkese yardım etmek için kurulmuşlardır.”
Bu yazıda STK’ların tarihçesini vermek istemiyorum ama yinede başlangıç noktasını bir kaç cümle ile özetlersek;
12. Yüzyılda feodalizmin ortaya çıkması ile, kentlerin önem kazanması, feodal askerlerin bu zenginlikten yararlanmak istemeleri, bunun karşılığında kentleri koruma altına almaları, kentlerin güçlenerek kendilerini yönetir hale gelmeleri, hatta birkaç kentin birleşerek güç odakları haline gelmeleri, asillerin bu gelişimi kabul etmek zorunda kalmaları ile ilk sivil toplum temelleri atılmış olur.
Feodal sistemin ortaya çıkışı, daha sonraki yüzyıllarda güçlü merkezi devletin ortaya çıkmasına da neden olmuştur.
Fakat ilginç olan devleti ortaya çıkaran ilk sivil girişimler, günümüzde devleti yönlendirmek için oluşturulmaktadır. Aydınlanma çağını aşan, sanayi devrimini geçiren Batı artık daha çok söz sahibi olabilmek, direkt yönetime katılabilmek için yeni yeni sivil örgütler kurmakta, devleti küçülterek siyasal etkinliklerini arttırmaya çalışmaktadırlar.
Batı da 12.yüzyılda başlayan bu girişim günümüze kadar şekillenerek demokrasilerin oluşmasını sağlamıştır.
Türk tarihinde de ilk Sivil Toplum Örgütlenmeleri yine Batı ile başat 12. Yüzyıla dayanır. Selçuklular zamanında ilk Vakıfların tohumları atılır. Fakat gittikçe güç odakları haline gelen Vakıflar 1800’lü yıllarda Merkezi iktidarın denetimine geçer.
Batı Sivil Toplum Örgütleri olgunlaşarak Hukuk devletleri ve Demokrasileri yaratırken Doğu örgütlenmeleri ise güce ulaşmayı hedeflemiştir.
Bunun nedenleri araştırılabilir ama konumuz bu değil. Ümmetçilikten Ulus’a ulaştığımızda ise bu değerleri atmak tabi ki çok zor. Dolayısı ile Batıdaki gibi bir Demokrasi kurmak da hayal oluyor.
Özellikle son dönemdeki sivil toplum anlayışının “güçlü devlet, zayıf sivil toplum” düşüncesi ile başat gitmesi, Devletin sivil toplum kuruluşlarına, devlete ve ulusal çıkarlara zarar verir endişesi ile yaklaşması, ülkemizde ki sivil toplumun güçlendirilmesinin önünde ki en önemli engeldir.
Bu merkeziyetçi anlayışa sivil toplum faaliyetlerinin medyaya yansımaması da eklenince, sivil toplum örgütlerin toplumsal tabanlarını oluşturabilmelerinde sorunlara, gelişmiş bir sivil toplum kültürünün yaygınlaşmamasına, ve sivil toplum örgütlerinin işlevlerini yeterince yerine getirmemelerine neden olmaktadır.
Devam edecek……………..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder