22 Nisan 2013 Pazartesi

GALİP DERVİŞ

GALİP DERVİŞ Bir televizyon kanalımızda başlayan, pislik ve mikrop bulaşmasından korkarak el sıkışmayan veya bir şeye dokunmaktan çekinen, sürekli ellerini dezenfekte eden, eşyaları sürekli düzenleyen, tabloları düzeltmeden duramayan, sürekli bir şeylere dokunan, yolda yürürken sayan, şişe suyu ile banyo yapan, sürekli yanında bir hemşire ile dolaşan, zeki ve güçlü hafızası ile cinayetleri çözen, en yakınlarının ölümünden sonra bu hale geldiği söylenen obsesif (takıntılı) Galip Derviş adlı polisin maceralarını anlatan diziyi gülerek izliyorsunuzdur. Beyinsel rahatsızlıkları anlatan dizi veya filmlerin toplumsal bilincin gelişmesine olumlu katkılarını sürekli savunan biri olarak hayal kırıklığına uğradığımı, birkaç bölüm izledikten sonra dizinin katkıdan çok zararı olacağını düşünüyorum açıkçası. Ne yazık ki toplum olarak vur deyince öldürüyoruz. Kişilerin zihnine girmesine engel olamadığı, zihninden uzaklaştıramadığı düşünce, fikir ve dürtülerin oluşturduğu sıkıntı ve huzursuzluğu azaltmak ya da ortadan kaldırmak için yaptığı yineleyici davranış ve zihinsel eylemlerin toplumdan topluma, kültürden kültüre değişiklik göstermesi çok normaldir. Normal olmayan ise dizinin farklı kültürlerden uyarlanması, bu tür rahatsızlıklarda zaten dışlayan, damgalayan, alay eden bir kültürden gelen toplumumuza hangi oranda yardımcı olacak. Obsesyon adı verilen bu takıntılı düşünce, fikir ve dürtüler ile kompulsiyon adı verilen yineleyici davranış ve zihinsel eylemleri aynı kişide abartılı bir şekilde toplayıp obsesif-kompulsif adı verilen ve yapılan araştırmalarda her yüz kişiden 2-3’ünde görüldüğü saptanan bu ruhsal hastalığı bu şekilde komediye dönüştürmek hangi oranda toplum bilinci oluşturur tartışmak gerek sanırım. Temizlik takıntısı olan bir ev hanımı düşünelim. Her gün temizlik yapan ama hala evinin temiz olmadığını düşünen. Çocuklarının evde dış giysiler ile oturamadığı, ev giysileri ile yatağa giremediği, bu kurallara uymayan eşin evde ayrı koltukları, sandalyeleri olması. Kazara çocuklar buralara oturursa sabunlu bezlerle elbiselerinin silinmesi. Her misafirliğe gidildikten sonra tepeden tırnağa giysilerin değiştirilmesi. Misafir geldikten sonra evin dip bucak temizlenmesi. Şimdi bu ailenin ilişkilerine baktığımızda annenin tüm enerjisini temizliğe ayırdığını görürüz. Akşam eşle ve çocuklarla geçireceği zaman veya çocuklara vereceği eğitime katkı nasıl olacak ? Ya da eve gidince annem tepeden tırnağa kapıda beni soyacak, aman kirlenmeyeyim düşüncesi ile sokakta arkadaşları ile özgürce oynayamayan çocuklar. Yakınların ve akrabaların ilişkiyi kesecek düzeye gelmesi. Bu durum daha da abartılı hal aldığında, eldivensiz dolaşmayan, sokağa veya herhangi bir arkadaşının evine dahi gidemeyen, eşine çocuklarına dokunamayan, onları öpemeyen insanları görebiliriz. Takıntılı kişiler düşüncelerinin anlamsız, abartılı olduğunun farkında olsalar da bu düşüncelerin zihinlerinde dolaşmasına engel olamamaktadırlar. Bazen bu mantıksız düşünceler ile mücadele etmek ister ve çaba gösterirler. Ancak bu çaba çoğu zaman var olan gerginliği arttırmakta ya da yeni bir yineleyici mantıksız davranış geliştirmektedirler. Hemen hemen tüm ruhsal rahatsızlıklarda olduğu gibi hastalık sadece kendisini değil yakın çevresini de rahatsız edebilmektedir. Bir gencin, dışarı çıktığında sürekli ebeveynlerinin kendisini merak ettiğini düşünmesi. Evde temizlik takıntısı yüzünden rahat dolaşamayan eş ve çocuklar. Tüpleri, kapıları kontrol etmekten her yere geç kalan, azarlanan asosyalleşen kişiler. Annesi dışarıda tuvalete gitmesini istemediği için sürekli sıkışan ve kendini kontrol altına almaya çalışan bir çocuk. Ya da aklına takılan “sevdiklerimin başına kötü bir kaza gelirse” düşüncesinde olan bir kişi iş yaşamına nasıl konsantre olabilir. Emzirirken, altını alırken, kontrolümü kaybederim, bebeğime zarar verir miyim endişesinde ki genç bir anne. Ya da bu endişe ile aile üyelerinin bulunduğu ortamlarda eline kesici, delici alet almayan bir baba. Kontrolümü kaybederek elimde olmadan karşı cins öğretmenlerime ve arkadaşlarıma sarkıntılık ya da yanlış anlaşılabilecek davranışlarda bulunur muyum düşüncesinde ki bir ergen. Hatta dini ibadetlerini yerine getiren fakat namaz sırasında başını secdeye koyduğunda “Allah’ın varlığından kuşku duyma” şeklinde takıntılı düşünceler gelen bir kişi. Bu tür hastaların yaşadığı acı ve sıkıntıyı düşünebiliyor musunuz? Örnekleri kuşku, cinsel içerik, dini, biriktirme ve saklama, batıl itikat, uğurlu ve uğursuz sayılar ve renklerle ilgili olarak çoğaltabiliriz. Çoğu ruhsal rahatsızlıkta olduğu gibi yaşam etkinliklerini kısıtlayan, aile, meslek ve sosyal yaşamda sorunlar yaratan, yaşam kalitesini düşüren bu rahatsızlığında kontol altına alınabileceği bilinmektedir. Hasta bu takıntılı düşüncelerden dolayı damgalanacağı, dışlanacağı, aşağılanacağı, dalga geçileceği düşüncesi ile duygu ve hislerini gizleme ihtiyacı duyar. Bu durumda aile bireylerinin ve yakın çevresinin bu düşünceleri engelleyemediği bilincinde olarak destek vermeli ve profesyonel destek alması konusunda yardımcı olmalıdır. Bu tür dizilerin hastalığı gördüğümüz ya da algıladığımız şekilde değil de hastanın iç dünyasını yansıtmak, hasta ve yakınlarının sorunlarını irdelemek, mutlaka uzman desteği bilincini aşılamak şeklinde yansıtılmasının toplum bilinci açısından çok daha yararlı olacağını düşünüyorum. Not:Hastalık tanımı ve bazı örnek vakalar için Türkiye Psikiyatri Derneği internet sitesinden yararlanılmıştır.

Hiç yorum yok: