15 Şubat 2013 Cuma
AKIL TUTULMASI-GÖRÜNÜM GAZETESİ-15.02.2013
SAĞLIKTA MERKEZİ SİSTEM-I
Sağlıkta sürekliliğin önemine geçen yazımda değinmiştim. Özellikle beyinsel rahatsızlıklarda konu daha da önem arz etmektedir.
Bunun için kişisel sağlık bilgilerinin belli bir merkezde toplanması çok önemlidir. Tabi bunu yaparken Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 8. maddesinde belirtilen özel hayatın gizliliğinin korunmasını ihlal etmemek gerekmektedir.
Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) AİHS’nin 8.maddesinin esas amacının “kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı bireyi korumak” olduğunu belirtir.
Ayrıca Anayasanın 20. maddesinde belirtilen ve koruma altına alınan hakların ve güvencelerin işlemez hale getirilmemesi gerekmektedir.
Yine tıbbı verilerin korunmasına dair 97/5 sayılı Avrupa Konseyi Tavsiye Kararının 5.6. maddesinde de sağlık verilerinin korunmasına istisna getirebilecek haller Kanunla yapılmak ve demokratik bir toplumda zorunlu olmak ön koşulu getirmektedir.
Hükümetlerin işin kolayına kaçarak Kanunlarla düzenlenmesi gereken konuları Kanun Hükmünde Kararnamelerle kotarmaya çalışması yukarıda değinilen Anayasal hak ve özgürlüklerin kısıtlanması hastaya yararından çok özel hayata bütünüyle müdahele etmesi sonucunu doğurmaktadır.
Bunun en son örneği 2 Kasım 2011 tarihinde yürürlüğe konulan 663 sayılı Sağlık Bakanlığı Ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin “Bilgi toplama, işleme ve paylaşma yetkisi” başlıklı 47. Maddesi’dir.
Bu maddeye göre “Bakanlık ve bağlı kuruluşların, mevzuatla kendilerine verilen görevleri, e-devlet uygulamalarına uygun olarak daha etkin ve hızlı biçimde yerine getirebilmek için, bütün kamu ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarından; sağlık hizmeti alanların, aldıkları sağlık hizmetinin gereği olarak ilgili sağlık kurum ve kuruluşuna vermek zorunda oldukları kişisel bilgileri ve bu kimselere verilen hizmete ilişkin bilgileri her türlü vasıtayla toplamaya, işlemeye ve paylaşmaya yetkili” kılınmıştır.
Kamu ve özel bütün sağlık kuruluşlarının toplayıp merkezi sisteme elektronik ortama göndermekle yükümlü tutulduğu bilgiler yalnızca bildirimi zorunlu hastalıklara ilişkin bilgileri içermemektedir. Bunların yanı sıra istenen bilgiler içinde; bütün kimlik, adres, iletişim bilgileri, hamilelik testleri, sağlık geçmişi, özürlülük durumu, medeni hal, alkol-madde-sigara kullanımı, iş, meslek, öğrenim durumu, gelir durumu, hastalık şikayetleri, hastanın öyküsü (anemnezi), bütün tetkik sonuçları, tetkik istenen kurumlar,15-49 Yaş arası kadınların, doğum, düşük türü ve sayıları, kadın sağlığı İşlemleri, kullanılan aile planlaması yöntemi, gebelik tespiti sonuçları, son adet tarihi, babanın kan grubu, gebe olduğu tespit edilmiş olsun ya da olmasın, doğum ya da düşükle sonuçlanan tüm gebelikler, ağız ve diş sağlığı ile ilgili tüm koruyucu hekimlik, teşhis ve tedavi işlemleri ve daha pek çok bilgi yer almaktadır.
Bu KHK’nin Anayasaya ve insan hakları sözleşmelerine aykırılığı tüm gerekçeleri ile birlikte Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Türk Psikiyatri Derneği (TPD) internet sayfalarında teferruatlı olarak anlatılmaktadır.
Paran Kadar Sağlık zihniyeti ile hareket eden ve giderek genel sağlık sigortasının kapsamının daraltılarak, insanların özel sağlık poliçeleri almaya zorlandığı günümüzde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 11.07.2012 tarih ve 28350 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulan 'Genel Sağlık Sigortası Verilerinin Güvenliği Ve Paylaşımına İlişkinYönetmelik'te bulunan kimi hükümler bu bilgilerin özel kişi ve kuruluşlarla sözleşme karşılığı paylaşılabileceği düzenlenmiştir.
Bunun sonucunda özel sigortalar Bakanlıktan alacakları bu bilgiler ışığında kişiye poliçe satmayacak yada daha yüksek fiyatlarla poliçenin maliyetini arttırabilecek uygulamalarla karşı karşıya kalınabilecektir.
Sağlık Bakanlığı tarafından toplanacak bu verilerin gizliliğinin nasıl sağlanacağı da belirtilmemiştir.
Bu durumun toplumsal olarak daha hassas olan ve bu satırların yazarının hassasiyetle üzerinde durduğu Psikiyatri alanında daha vahim sonuçlar doğurması ve kişilerin sağlık hakkına erişimden çeşitli endişelerle kaçınmaları sonucunu da doğuracaktır.
Bu kararname Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nün 4. Maddesinde düzenlenen sır saklama yükümlülüğü kapsamında “hastalarına ilişkin sırları açıklamayacaktır”, maddesine aykırı olarak hekimleri de özel hayata yönelik bu müdahele de aracı olmaya zorlamaktadır..
Konuya örneklerle devam edeceğiz ….
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder