3 Aralık 2014 Çarşamba

“MATEMATİK ŞEYTAN İŞİDİR”

"Bilinende sınır vardır, bilinmeyende sınır yoktur. İnsan aklı anlaşılmazlığın engin okyanusunda barınacak bir ada sağlar. Her kuşağa düşen iş, bu okyanustaki adaya biraz daha toprak katarak büyütmektir." T. H. Huxley Düşünmek için sormak gerek. Doğru soruyu sormak içinse bilgi gerek. Soru şu : Neden Batı bilimde bu kadar ileri iken Doğu geri kalmış ve hala ortaçağ karanlığındadır? Aslında bilimdeki bu ortaçağı Batı’da yaşadı. Şöyle ki daha önceki yazılarımdan birinde Dünya Merkezli Sistemi çağın yöneticilerine –ki aşağılık kompleksinden dolayı Kilise’ye - kabul ettiren Batlamyus Batı’da bilimin ortaçağını başlatmıştır. Batlamyus’a rağmen İskenderiye Kütüphanesi bilimin ayakta kalmasına neden olmuştur. Botanik bahçesi ve bir rasathanesi bulunuyordu. Otopsi yoluyla insan vücudunun incelenmesi için bir anatomi salonu açılmıştı. Bu bilim sitesinde fizik, kimya, tıp, astronomi, matematik, felsefe, edebiyat, ve fizyoloji bilgileri için evler yapılmıştı. Yunan eserlerini, Akdeniz, Asur, Çin, Roma, Ortadoğu ve Hindistan’daki çeşitli dillerden Yunancaya yapılmış tercümeleri de kapsıyordu. Bu kütüphanede 900.000 el yazması ve 150.000 in üzerinde kitap olduğu tahmin edilmektedir. Ne yazık ki bu kütüphanenin yetiştirdiği filozof, matematikçi ve astronom Hypatia, İskenderiye Psikoposu tarafından “dinsizlik” ve “şeytanlık” ile suçlanarak hedef gösterilmiş, 415 yılında taşlanarak öldürüldükten sonra kütüphanesi yerle bir edilerek yakıldığı ve bilgiden korkanlar tarafından bilgi kaynaklarının ortadan kaldırılmasıyla bilginin yayılması engellenmeye çalışılmıştır. Avrupa’da da durum değişik değildi, orada da bilgiden korkanlar tüm antikçağ belgelerini yok etmiş, hatta Kilise tarafından gülmek bile yasaklanmıştır. (Özellikle kadınların gülmesi sizlere bir şeyler hatırlatmıyor mu? Ortaçağın yasağı 21. Yüzyılda iffetsizlik oluyor bu topraklarda) İşte bu dönemlerde Batı, bilimin ortaçağını yaşarken Doğu’da özellikle M.S. 800-1100 yılları arası ise Bilimsel anlamda büyük bir ilerleme içinde idi. Batı’nın yok ettiği tüm Antik döneme ait eserler bu dönemde Doğu dillerine çevrilmiş, Bağdat bilim merkezi haline gelmiştir. Büyük Selçuklu Devleti dönemlerinde Melikşah’ın veziri Nizamülmülk ilim meclisleri denilen tartışma ortamlarını ve medreseleri açıyordu. Dönemin parlayan yıldızı Gazali (1058-1111) Nizamülmülk tarafından Bağdat’taki Nizamiye Medresesi’nin Baş Müderrisliğine atanmış. Burada kısa sürede ün ve saygınlık kazanmıştır. Bir müddet sonra içine girdiği ruhsal bunalımın da etkisi ile Sufizm’e yönelen Gazali Hac’a gitme arzusuyla Medresedeki görevini bırakarak Şam, ardından Hac’a gider. İman tazeleyip döndüğünde artık akıl çağı dönemi hem kendi için, hem de Doğu için bitmiş olur. “Felsefenin Tutarsızlığı’ nı yazarak, “Matematik Şeytan işidir” deyip tutuculuğun ve Doğuda ki aydınlık bilimsel çağın çökmesine neden olur. Bir daha toparlanamamak üzere. Hatta İbni Sina’yı, Farabi’yi kafirlikle suçluyor. Doğu ve batı fark etmiyor bilim eşittir kafirlik. Gazali’ye en büyük eleştiri yine Doğu’dan İslam Dünyasından gelmiştir. Endülüslü İbni Rüşt (1126-1198) Gazali’yi mahkum ederek “İnsan aklı da Allah vergisi bir yetenektir” dolayısı ile akla uygun olan nakle (vahiy) aykırı olamaz. Aklın özgür bırakılması gerektiğini, dini kuralların akıl ve mantıkla çelişmesi halinde akla göre yorumlanmasının doğru olacağını savunur. Bunları düşünüp yazarken Batı’nın yok edilmiş ve unutulmuş eserlerine şerhlerde yazıyordu. Batı’da Rönesansın başlaması İbni Rüşt’ün eserlerinin Latince’ye çevrilmesi ile başlamıştır. Hatta Batı, Rüşd’e “Şarih” (Yorumcu) diyerek yüksek derecede önem veriyordu. O tarihten sonra Doğu itaat ve teslimiyeti temsil eden Gazali’nin, Batı özgür irade ve aklın yolunu seçen İbni Rüşt’ün izinden gitmiştir. Ne yazık ki İbni Rüşt, bu gericilik ve tutuculuk ortamında İslam Dünyasında sadece bu topraklarda Türkiye Cumhuriyeti’nde kazanır. 1923 Atatürk Devrimleri ile. 2000’lerin başından itibaren bu topraklarda Gazali yeniden hortlamaya başlamıştır. Aydınlık ve özgür aklın iradesini isteyip te başarılı olunmamasının nedenleri belki de doğru soruyu soramamızdan kaynaklanmaktadır. Mustafa Kemal’in izinden gittiğini söyleyen, mirasını koruması gereken sözde ilericiler, yoksa doğru soruyu soramayan cahillerden misiniz? Soruyu anlamak çözümün yarısıdır der eğitimciler. Not: Araştırmacılar için zorunlu bir açıklama. Bir müddettir akıl sağlığını yazmıyorum. Fakat ne hikmetse karşımıza çıkıyor. Dinciler; (inançlıları kastetmiyorum dini kullanan çıkarcıları kastediyorum) akıl sağlığı bozuk olanların inançlarının eksik olduğunu iddia ediyorlar. Fakat Gazali’de görüyoruz ki ruhsal bunalıma girdikten sonra teslimiyetçiliği savunmaya başlıyor. Tam bir araştırma konusu olabilir diye düşünüyorum.

Hiç yorum yok: