31 Aralık 2014 Çarşamba

EĞİTİM SİSTEMİMİZİN ORTAÇAĞA DÖNÜŞÜ

“Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır Sapere Aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! Sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır.” —Immanuel Kant Cumhuriyet Devrimi, Eğitim reformu yaparken dünyayı gençlere açıyor, aydınlanmayı Kant’ın dediği gibi “aklı kullanma cesareti” olarak görerek ona göre düzenliyordu. Demokrat parti ile başlayan karşı reform hareketleri sonucu, eğitimin cemaatlerin eline geçmesi AKP ile doruğa ulaşmıştır. Avrupa’nın ortaçağını gençlerimize-geleceğimize 21. Yüzyılda yaşamak dayatılmaktadır. Ortaçağda Luther’in Roma Kilisesine karşı çıkışı, aslında eğitimin ihmal edilmesine idi. İnancı ruhban sınıfından alıp halkın kendisine yüklemek, bunun içinde halkı eğitmek amaçlanıyordu İlköğretim Protestanların çocuğudur. 16. yüzyılda eğitim özellikle ortaöğretim cemaatlerin elinde idi. Bunların en büyüğü de Cizvitlerdi. Özellikle Fransa’da 17. Yüzyılda Üniversite çöküyor. Çünkü Cizvit kolejleri tüm öğrencileri çekiyordu. 1764’te ülkeden kovuldular. Devlet; çocukların dini kurumlara ait olmadığını, devlete ait olduğunu göstermek istiyordu. Çeşitli reformlarla 1806’da Napolyon döneminde bütün eğitim işlerini düzenleyen yasa yayınlandı ve bu düzen 1968’e kadar ana hatları ile değişmeden kaldı. Avrupa ülkelerinde de durum farklı değildi. Din işleri uzun süre eğitim bakanlıklarının içinde kaldı. Kilise bir şekilde okulları kontrol etmek istiyordu. 1850’lerde işçi ihtilalinden korkan Avrupa Devletleri, eğitimi nerede ise tekrar klişenin eline verdiler. Ama 1870’ten sonra hemen bütün Avrupa ülkelerinde Kiliseyi okullardan uzaklaştırmak için zorlu bir mücadele başlıyor. Bu kısa tarihçeden sonra asıl değinmek istediğim Fransız Bakalorya veya olgunluk sınavları. 1808 yılından beri uygulanan 200 yıllık bir gelenekle lise bitirme sınavlarında öğrencilere açık uçlu sorular sorulur. 29 Kasım 2011 tarihinde aramızdan ayrılan Server (Tanilli)(D:1931) Hoca hemen hemen her yıl köşesinde bu soruları yayınlardı. 20 Haziran 2008 yılının sorularını köşesinde şu şekilde vermiş. “Bu yıl, felsefede hangi sorular soruldu? * * * Öğrenciler, üç büyük bölümde toplanmış ve sorular, ona göre farklı. - " E d e b i y a t " bölümündeki öğrencilere, biri seçilmek üzere şu üç soru sorulmuş: İlk soru şu: "İdrak eğitilebilir mi?" İkinci soru da şöyle: "Canlıyı bilimsel olarak tanımak mümkün mü?" Üçüncü soru da, Sartre'dan bir metnin açıklanması; filozofun, "İnsanın başarısı nereden geliyor?" konusunda ilginç tespitleri var. - " E k o n o m i " bölümündeki öğrencilere, yine biri seçilmek üzere, şu üç soru sorulmuş: İlk soru şu: "Acı çekmeden arzu mümkün mü?" İkinci soru da şöyle: "Başkasını tanımak, kendimizi tanımaktan daha kolay mı?" Üçüncü soru da, Alexis de Tocqueville'in Amerika'da Demokrasi üstüne eserinden alınmış bir metnin açıklanması; filozofun, "halkın çoğunluğuna dayanan yönetim" konusunda önemli tespitleri var. - " B i l i m " bölümündeki öğrencilere, biri seçilmek üzere, şu üç soru sorulmuş: İlk soru şu: "Sanat, bizim gerçeklik üstüne bilincimizi değiştirir mi?" İkinci soru da şöyle: "Bir gerçeği ortaya koymakta, ispattan başka araçlar da var mı?" Üçüncü soru da A. Schopenhauer'in İrade ve Tasavvur Olarak Dünya adlı eserinden alınmış bir metnin açıklanması; filozofun, "ahlak ve devlet" konusunda önemli tespitleri var. Görülüyor ki, öğrenciler bu soruları yanıtlarken, hayli terlemişlerdir. Ama şu da aşikâr: F e l s e f e n i n, insanın önüne açtığı bir dünya vardır ki, yaşamın içinde yürürken, kendisi ve toplum üstüne karar verirken, kişi bu eğitimin yararlarını görecektir. Felsefenin gücü de, akla ve bilime dayanmasından geliyor; bu iki dayanak da, toplumda başta gelen temellerdir. Eğitim de, gençleri yetiştirirken bunlarla donatmalıdır.” 2014 yılı felsefeden hangi sorular sorulduğunu da Fransa’da yaşayan bir dostumdan rica ettim. Sorulardan biri seçilmek üzere 2014 yılı olgunluk sınavı Felsefe soruları; 1. Sanatçı sanatının efendisidir; açıklayın; 2. Mutlu olabilmek için yaşam da neler yapmalıyız 3. Aşağıdaki sözlerin ne anlama geldiğini açıklayın; “Aritmetik ve geometrinin birçok bilim dalında önemli yeri vardır. Diğer bilim dallarında yapılan deneyler ile kolay gözüken sonuçlar hep akıl ile çözülmüştür. Bu nedenle her şey daha açık ve daha kolay olunca istediğiniz nesne kolay olmakla beraber insan dikkatsizlik neticesinde hatalı sonucu doğruymuş gibi kabul edebilir. Ancak bizim için sürpriz olmamalıdır. Bu bütün çalışmaları da kavramaktadır. Herkese daha çok özgürlük verir, karanlıkta kalmış bir konuyu kolayca çözmek varken kehanet ile çözmeye kalkmak spekülasyon yaratmakta olup zihinleri karıştırabilmektedir. Bütün bu bilgiler ışığında biz konuları öğrenmekten çok aritmetik ve geometrik değerleri de kullanarak sonuçlandırmalıyız. Eğer sadece doğruyu görmek istiyorsanız aritmetik ve geometrinin kurallarını da mutlaka öğrenin. Descartes, Aklın Yönü “ Descartes, 1596-1650 yıllarında yaşayan, Fransız filozof, bilim adamı ve matematikçi. Descartes’e göre, var olmanın temel koşulu “Düşüncedir.” Düşünmek şüphe ile başlar ve daha da önemlisi uygarlıklar şüphe ile var olurlar. Akla ve bilime dayanan aydınlık günlerin bir an önce gelmesi dileklerimle yeni yılınızı kutluyorum.

Hiç yorum yok: