15 Mart 2013 Cuma
ÜÇÜNCÜ BİN YIL ?
ÜÇÜNCÜBİN YIL?
On dokuzuncu yüzyıla kadar, hiç sona ermeyen zorlu görev,
insan soyunun ve çevresinin doğal etkenlere karşı korunmasıydı.
Ama bu yüzyılda yeni bir ihtiyaç doğmuştur:
Doğayı insana karşı korumak.
Peter F.Drucker
Konumuz üçüncübin yılda kadın ve erkeğin rolü. Yetmişbeş yıl önce çağı yakalamaya başladığımızı zannettiğimiz “On yılda onbeşmilyon genç yarattığımız” fakat sonradan Ortaçağın karanlığına götürülmek istenen genç bir Cumhuriyet’te bu konuyu tartışmak abesle iştigal de olsa, modern çağın çağdaş bir ferdi olarak bizim de çorbada biraz tuzumuz olsun istedim.
Tartışma konumuz “soframızda ki yeri öküzümüzden sonra gelen kadınlar mı?, daha 24 yaşında devrim sırasında öldürülen ve kızına yazdığı son mektupta ki "Bir ana sadece çocuğunu dünyaya getiren ve ona bakan biri değildir; bir ana, bütün çocukların, bütün insanların acısını, sanki hepsini de karnında taşımışcasına duyar" diyebilen Idamia Fernandez gibi kadınlar mı?, yoksa bir ulus doğarken erlerinin yanında cephane taşıyan kadınlar mı? Ya da “bir elinde cımbız, bir elinde ayna umurumda mı dünya” diyebilen ojeli parmakları ile erkeğinin yanında süs gibi dolaşan seks sembolü idollerin rolünü mü tartışacağız üçüncübin yıla girerken.
Anamız, avradımız, bacımız, kızımız, karadudumuz, aşkımız, çatalkaramız, çingenemiz, nar tanemiz, nur tanemiz, bir tanemiz, uğruna can verdiğimiz, can aldığımız, destanlar yarattığımız bizim? kadınlarımız dedikleri halde bu dünyayı erkek egemen bir hale getiren, erkekleri mi tartışacağız.
Ya da üçüncübin yıla girerken genetik olarak dişi ve erkek olduğu halde kendini, karşı cinse yakın bulan dişi ve erkekler etkilemeyecek mi bu yeni yüzyılı. Onları hangi kategoriye sokuyoruz. Kısacası sorularımızda bile çifte standart yok mu?
Birinci, ikincibin yüzyıllarda olduğu gibi üçüncübin yılıda etkileyecek olan evrende ki ikiyüz milyar çarpı ikiyüz milyar yıldız arasında tek olan “İNSAN” dediğimiz akıllı hayvan değil mi.? Dünya tarihi erkek ve kadın olarak değil, insanlık tarihi olarak anlatılmıyor mu? Bence tartışma konumuz “Üçüncübin yılda insanın rolü nedir?” sorusu olmalı idi ki, bilgi çağı denen bu çağada bu yaraşır bence.
Çünkü; Olimpos’un tepesindeki tanrılardan günümüze kadar gelen erkek eğemen dinlere kadar, cennetin sonsuzluğundan kovulup hurilerle yaşayamadığı için dünyadaki ilk dişinin günahını tüm dişilere yükleyerek onları yadsıyan erkek ve bunu kabullenen dişi etkilemiştir yüzyılları. Şimdilik Üçüncü cinsi bende gözönüne almadım. Bunu Attila İlhan “Hangi Seks” kitabında irdelemiş ve sonuç yazısında şöyle demiş. “cinselliğe eğilişim de, tıpkı sosyalistliğe ya da batıcılığa eğilişim kadar, insanı, özellikle çağdaş insanı anlayabilmek isteğimden doğuyor. Dolayısı ile kadını, erkeği ve cinselliği değil “çağdaş insanı” anlamak için herşey. Hatta uygarlık tarihi tüm öğütleri insan için yazmamışmıdır?
Yakın yüzyılları göz önüne alırsak tüm insanlık tarihinde dişi ve erkek arasında bir iş bölümü olmayıp devlet yönetiminden, eğitime kadar birçok alanda eşit haklara sahiplerdi. Eski Türk Devletlerini örnek verebiliriz bu konuda. Ve hatta buzul çağında bile insanlar arasında bir iş bölümü olmadığı yapılan bilimsel araştırmalar da gün yüzüne çıkmıyor mu? TV’lerde izlediğimiz Herkül’le başedebilen Zeyna’lar masalda olsa tarihteki gerçek Amazon’ları anlatmıyor mu? Ne yazık ki iş bölümü dinlerin ortaya çıkması ile dişi lehine bozuluyor. Yine de insanlık tarihinde, erkek ve dişi feodallerin baskısına gögüs geren salt kadın mı erkek mi idi.? Sanayi devrimi, birlikte aşılmadı mı? Rönesans ve reformlarla büyük mücadeleler sonucu modern devleti kuran laik toplumlarda kısman de olsa bu eşitlik yakalanmaya çalışılsada yazımın başında bahsettiğim bizim gibi kağıt üzerindeki modern devletler de görünüşü modern de olsa içi küf kokan toplumlarda yüzyılı etkileyecek insanı Diyojen misali gündüz bile fenerle aramak gerekiyor. İlk bininci yıla damgasını vurmuş insanına bile sahip çıkamayan toplumlar ne yazık ki kadını ile erkeği ile üçüncü nesli ile ezilmeye, sömürülmeye muhtaç toplumlar olarak tarih sahnesinde yerini alacağı gibi ikinci, üçüncü ve hatta kendi kültürünü yok etmezse onüçüncübin yıllarda bile çağın gerisinde kalmaya mahkümdur. Geneli özelleştirdiğim düşünülebilir, ne yazık ki tüm mücadelelerle kapitalizm aşamasına gelen insanlık tarihine baktığımızda bu tür toplumların çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Belki karamsar bir tablo ortaya çıkardım ama bunu ben değil asla unutmayan tarih söylüyor.
Devam Edecek........
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder