17 Ocak 2015 Cumartesi

NEDEN RUH SAĞLIĞI YASASI

Sağlık Bakanlığı 2011 yılında “Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı (2011-2023)”’nı yayınladı. İncelemeye başladığınızda ilk sayfalarda Katkıda Bulunan Kurum ve Kuruluşlar gözünüze çarpıyor. Diyanet İşleri Başkanlığına rastlıyorsunuz da tek bir Üniversite yok bu kurumlar arasında. Ya da Türkiye Psikiyatri Derneği , Türk Tabipler Birliği gibi kurumların katkısı da yok. Yapılan çalışmalarda Ulusal düzeyde hastalık yükü nedenlerinin temel hastalık gruplarına göre dağılımı yapıldığında, kardiyovasküler hastalıklardan sonra %19 ile ikinci sırada psikiyatrik hastalık grubunun yer aldığı görülmektedir. Bu üç aşamalı 2011-2012 Kısa Vadeli aktiviteler, 2013-2016 Orta Vadeli Aktiviteler, 2017-2023 Uzun Vadeli Aktiviteler diye sıralanan eylem planında Ruh Sağlığı Yasası’nın çıkarılması 2015 olarak belirlenmiş. 2012 Yasa hakkında ilgili dernek ve kurumlardan görüş istenmesi, 2013 Gelen Öneriler doğrultusunda taslak metni oluşturma, taslak üzerinde geniş katılımlı çalıştay, kanun metnine son halinin verilmesi 2015 yasalaşma sürecinin başlaması ve kanunun kabul edilmesi. Ölme eşşeğim ölme… Türkiye Psikiyatri Derneği, oluşturulan Ruh Sağlığı Görev Grubu, 2013 yılında ki ilk toplantısında öncelikli hedefin sorun alanlarının belirlenmesi, ruh sağlığı eylem planının revizyonu ve acil eylem planı oluşturulması olarak belirliyor. 2015’e girdik yasalaşma sürecini boş verin ortada bir taslak dahi yok. İşte bence demokrasilerin vazgeçilmezi olan sivil toplum örgütlerinin ülkemizde ki durumu. Önem verdiklerini söylüyorlar ama hiçbir hazırlıkları yok. 2006 yılında yasa taslağı hazırladıkları halde onu her yıl günün şartlarına göre düzenleyerek bakanlık görüş istediğinde hiç zaman kaybetmeden bakanlığa verilecek halde hazır beklemeli, yok Görev grubu oluştur, yok toplantı yap bunlar bence oyalama taktikleri. Zaten özellikle bu hükümetin de beklediği bu. Ruh sağlığı hastalarıyla ilgili sorunu sadece tedavi boyutu ile düşünmemek gerekir. Ruh Sağlığı Eylem Planında da belirtildiği gibi bu sorun, sosyal, ekonomik, ve tıbbi boyutları olan bir sorundur. Ve bu gün bu sorunlardan hukuki boyutu ele almak istiyorum. -Çoğu mümeyyiz olmayan hastaların düzenli tıbbi ve hukuki kayıtlarının olmaması ve ilgili yerlerin haberdar olmaması nedeniyle yanlış hukuki işlemler yapılabilmekte ve hasta ve/veya ikinci kişilerin hak ihlali söz konusu olabilmektedir, −Yine aynı nedenlerle hastanın askere alınması veya silah ruhsatı alması gibi hasta ve toplum açısından risk oluşturabilecek işlemler yapılabilmektedir, −Hastalar ve yakınları, sosyal hakları konusunda bilgilendirilme ve bilinçlendirilme eksikliği nedeni ile hak kaybına uğramaktadırlar, −Vesayet altına alınan hastaların bir kısmında, vasilerinin ilgisizliği ve ihmali olabilmekte, ancak bunun tespiti, takibi ve gerekli mercilere bildirimi yapılamamaktadır. Sağlık Bakanlığı Ruh Sağlığı Eylem Planında belirtildiği gibi; Ülkemizde ruh sağlığı ile ilgili birçok düzenleme 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’da, 5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanunu’nda ve ilgili birçok yönetmelik ve diğer mevzuatta yer almaktadır. Mevcut kanunlarımız bazı alanlarda yetersiz kalmaktadır ve bazı sorunlar yaşanmaktadır. Örneğin: Mahkeme kararı olmadan, hastaların kendi istekleri dışında “zorla” hastaneye yatırılması ve özgürlüklerinin kısıtlanması kanunlarımıza göre suç olmasına rağmen uzun yıllardır uygulanmaktadır. Bir diğer sorun alanı vesayet sistemidir. Sınırları çizilmemiş olduğundan ve uygulamanın takibinin pratik olmaması sebebiyle birçok sorun yaşanmaktadır. Adli psikiyatri hastaları ile ilgili yine birçok alanda sorun yaşanmaktadır.TCK’da yer almasına rağmen hastaların yüksek güvenlikli servisler yerine kapalı servislere yatırılması bir başka problemdir. Aile mahkemeleri, cezaevleri veya denetimli serbestlik ile ilgili kanunlar ruh sağlığı alanında çalışan sağlık personelini doğrudan ilgilendirmekte ve uygulamalarda sorunlar yaşanmaktadır. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne uymayan mevzuatımızın uyumlu hale getirilmesi, eksiklerin tamamlanması ve DSÖ’nün 1996’da yayınladığı “Ruh Sağlığı Yasası: On Temel İlke” deklerasyonuyla da uyumlu ruh sağlığı ile ilgili yasal mevzuatın düzenlenmesi gerekmektedir. İstemsiz Yatış; “Zorla” yatırılan hastalarla ilgili ilk çalışmalar 1960’larin sonunda ABD’de başlamıştır. Ülkemizde istemsiz yatışla ilgili yasal düzenlemeler TMK 432-437’nci maddeleriyle düzenlenmiştir. Ancak bu maddeler toplumu ve toplum düzenini koruma bakış açısıyla düzenlendiğinden hasta hakları konusunda oldukça yetersizdir. Bu kanunların nasıl uygulanacağı hakkında gerekli düzenlemeler olmadığından ya hiç uygulanmamakta ya da çok yetersiz uygulanmaktadır. İstemsiz yatışların büyük oranda yapıldığı Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastane’leri idarecilerinin adli makamlarla kurdukları kişisel ilişkiler sonucu her hastanede ayrı bir prosedür geliştirilmiştir. Ancak uygulama standartlardan yoksun ve tamamı iyi niyete dayalı olarak yürümektedir. Bu sebeple istemsiz yatışa hangi durumda, kimler tarafından karar verileceği, sürecin nasıl takip edileceği ve taburculuğun nasıl yapılacağı gibi konular hukuki olarak belirlenmelidir. Hasta hakları, Ülkemizde 1998 yılında uygulamaya giren hasta hakları yönetmeliği genel konuları içermektedir, psikiyatrik hasta hakları konusunda ayrı bir mevzuat bulunmamaktadır. Psikiyatri hastaları açısından var olan yönetmelikte tartışmalı maddeler mevcuttur. Örneğin: Tedaviyi reddetme ve durdurma hakkının tariflendiği 25’nci maddede “Kanunen zorunlu olan haller dışında ve doğabilecek olumsuz sonuçların sorumluluğu hastaya ait olmak üzere; hasta kendisine uygulanması planlanan veya uygulanmakta olan tedaviyi reddetmek veya durdurulmasını istemek hakkına sahiptir…” denilmektedir. Ancak ülkemizde ruh sağlığı alanında genel eğilim, hasta istemese dahi “zorla” tedavi edilmesi gerektiğidir ve uygulama da bu yöndedir. Bu tartışmalı alanın hukuki metinlerle netlik kazanması hekimden hekime değişen uygulamalara son verilmesi gerekir. Ruh sağlığı hastalarına faydalanamadıkları haklarından faydalanabilmeleri için pozitif ayrımcılık yapan yeni bir yaklaşım gerekmektedir. Hukuki sorunlar bile Ruh Sağlığı Yasasının bir an evvel çıkması konusunda yeter ve artar bile. O yüzden Ruh Sağlığı Yasası – Çok Geç Olmadan https://www.change.org/p/ruh-sa%C4%9Fl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-yasas%C4%B1-%C3%A7ok-ge%C3%A7-olmadan

Hiç yorum yok: