14 Ocak 2015 Çarşamba

DAMGALANAN YAŞAMLAR

Önceki yazımda (1) özellikle siyasilerden örnekle damgalamanın ne kadar acımasızca bir yaklaşım olduğunu açıklamaya çalıştım. Siyasilerin, topluma mal olmuş kişilerin bu konuda ki cahillik ve umursamazlıklarını gözler önüne sermek ve konuya dikkat çekmekti amaç. Bu günde o damgalamaya maruz yaşamlardan bir örnek vermek istiyorum. Açıkçası örnek verdiğim yayınlanmamış bir kitaptan (2) alıntıdır. Ve özellikle bir hasta yakınının kaleme aldığı bu kitabı inceledikten sonra zaten var olan insanı tanıma isteği ve akıl sağlığı konusundaki öğrenme isteğim bu araştırmalara daha da yönlenmemi sağladı. * * * MASUMİYET - O kutsal kalenin, kutsal kapısında ve tabu olan o kutsal yatakta yatan kadınımı izlemek son yıllarda acı ile karışık duygular yaratsa da, çoğu kez uykunun o masumiyeti, kapıdan sızan loş ışıktaki çocuksu mükemmel yüz her zaman mutluluk vermiştir bana. Sadece uyurken değil diğer zamanlarda da yüzünü incelerken sorduğu “ne bakıyorsun” sorusuna karşılık “güzelliğine” yanıtını aldığında o gamzeli gülüşü ile iri gözlerinin de gülerek, çocuksu hareketlerle sarılıp şımarmasının hoşluğu yanında kızgın bir ifade ile arkasını dönerek bakışlarımdan rahatsız olduğunu belirtmesi de o oranda çözümsüzlüğe ve hayal kırıklığına itiyor beni. Fakat bu uyku halinde, ne o gülen gözler ne de kızgın bir yüz ifadesi, her şey o kadar masum ki saatlerce izleyesi geliyor insanın. Aslında bu dalıp gitmeler, güzelliğinin yanında duygularını yönlendirmek için beynine girme çabalarım, sevecen, saf, temiz, çocuklarımın annesi olan evlendiğimizdeki masumiyetini hala koruyan, beni etkileyen, aşık eden bu yüzün yabancılaşmasını, masumiyetini yitirmesini ama kısa sürelerde bu duygularının değişimini anlama arzusu, beyninin içinde ki olup bitenleri birlikte hissetme isteği, gerektiğinde enerji olup beynine kadar girerek duygularını düzene sokma tutkusundan başka bir şey değil. Neler olmuştu da onca acı, keder, hüzne rağmen bir türlü kopamıyordum. Beni etkileyen neydi? Aşk mı? Hayır çünkü aşk kavuşamamanın verdiği acı ile karışık mükemmel bir duygu. Birlikte olduktan, hele evlendikten sonra aşkı sevgiye dönüştürmenin, onu kalıcı kılmanın gerekliğine inanan biriyim. Bunun da büyük bir emekle gerçekleştiğini biliyorum. Ve yapmaya çalıştığımı da inanıyorum. Tutku desem, hayır; tutkularımın esiri olacak kadar da kör biri olmadığıma inanıyorum. Güzellik, aşkın gözü kör etmesini saymazsak, insan güzel görmek istediği oranda her şeyi güzel görebilir Peki nedir beni bu gönüllü tutsaklığa iten.? * * * TEŞHİS - Randevuya gittiğimizde yine çok şık giyinmişti eşim. Beni eleştiriyor, ağzımı açsam bir kelime söylemeye kalksam ağzıma tıkıyor, sürekli kendisi konuşuyor. Aslında hekimin anlaması açısından bence daha iyiydi bu davranışlar. Yine de arada müdahele ediyordum ki hekim daha da derine insin diye aklımca bir yol izliyordum. Bazen tek bazen ikili görüşerek sorunlarımızı yansıtıyorduk. Ve kısa aralıklarla randevuları tekrarlıyordum. Fakat hekimden her çıkışımızda mutlaka soru yağmuruna ve suçlamalara maruz kalıyordum. İşte bu konuyu neden açtın veya şunu niye söyledin diye. Benimde savunmam madem ki yardım almaya geldik her şeyi en ince ayrıntısına kadar gizlemeden anlatmalıyız ki hekim doğru karar verebilsin. Ve birkaç seanstan sonra eşim yine benim yaptığım bir yorum üzerine; -Benim doktora ihtiyacım yok, senin ihtiyacın var diyerek hışımla odayı terk etti. Eşim çıktıktan sonra Hekim; -Evet artık teşhisi koyabilirim. Eşiniz manik depresif. Kısaca yaşananların buna uyduğunu belirtip konu hakkında bilgi verdi. Tabi anlattıkları yaşadıklarımla bire bir çakışıyordu. Bu durumda mutlaka tedavi olması gerektiği, tedavi olmazsa ileride daha fazla problemler yaşanabileceğini, hatta ve hatta sonucun intihara kadar bile varabileceğinden bahsetti. Söyledikleri gerçekten iç açıcı şeyler değildi, yaşamın çok zor olabileceğini, ama tedaviyi kabul etmekte problemler yaşanacağı için en zor kısmının bu olduğunu, gerekirse klinik tedaviye bile başvurulabileceğinden bahsetti. Bu konuda da en büyük desteğin benden ve aileden gelmesi gerektiğini, en önemlisinin de bu durumu kabul ederek buna göre davranılması gerektiğini anlattı. Ve bu durumda olup ta tedaviyi kabul ederek yaşamını idame ettiren pek çok insan tanıdığını belirterek de moral vermeye çalıştı. Açıkçası allak bullak olmuştum doktorun yanından çıktığımda. Eşim asık bir suratla beni bekliyor dışarıda. Bana ilaç verip vermediğini sordu sadece.Problem bende ya. Keşke bende olsa diyorum kendi kendime çünkü ayırdına varıp acaba tedaviyi kabul eder miyim diye düşündüm bir an. O anda kafam da bin bir düşünce. Tedaviye nasıl başlanacak, nasıl kabul ettireceğim. Açıkçası daha ne olduğunu da tam olarak bilmiyorum. Bir yandan da seviniyorum benim, çift kişilik olarak algıladığım aslında duyguların anlık git gelleri imiş. Yine de bir an evvel eve gelerek teferruatlı olarak araştırmam gerekiyor diye düşünüyordum. Neden artık biliniyordu ama önemli olan sonuçtu yani tedavi süreci. Yine de nedeni bilmek tedavinin yarısını çözmek diye düşünüyordum. Ve ailenin de bu konuda yardım edeceğine o kadar emindim ki. (1) Damgalama ve Kılıçdaroğlu-10.01.2015-Görünüm Gazetesi-İlhan Vardar (2) İki Uçlu Yaşamlar – Roman - Yayınlanmadı

Hiç yorum yok: