30 Ağustos 2014 Cumartesi

SİNEMADA AKIL SAĞLIĞI

Geçtiğimiz günlerde ünlü aktör Robert Williams 63 yaşında kendini asarak hayatına son veriyor. Bir insanın yaşamını kendisinin sonlandırmaya karar vermesi, o en büyük günahı işlemesi nasıl bir ruh hali olabilir. Bu tercihin beynimizin bir oyunu olduğunu Williams’ın olayında da görüyoruz. Eşi, Parkinson hastalığının (beynin alt kısımlarındaki gri cevher çekirdeklerinin bozukluğuna bağlı bir sinir sistemi hastalığı) ön safhasında olduğunu, intihar etmeden önce endişe ve depresyondan muzdarip olduğunu dile getiriyor. İntihar olaylarının akıl sağlığımız ile olan bağlantısı bilinen bilimsel bir gerçek. Ne yazık ki bunu yazarak anlatmak, farkındalık yaratmak hele hele bizim gibi okumayan toplumlarda çok zor. O yüzden 7. sanata başvurmak en doğru tercih sanırım. Bizim sinemamızda, sanatımızda, edebiyatımızda akıl ve ruh sağlığı ile ilgili konuları yazmak, çekmek hala tabu da olsa, dünya sinema tarihinden konu ile ilgili filmleri tavsiye etmek istiyorum. Akıl Oyunları (A Beautiful Mind) Film, aynı adlı kitaptan senaryolaştırılmıştır. Esasen, John Nash adında bir şizofren matematikçinin hayat hikâyesidir. Nash, öğrenciliği sırasında oyun kuramı üzerine büyük başarılar elde etmiş parlak bir matematikçidir. Nash,(Russell Crowe) öğrencilik yıllarından itibaren hayaller görmeye başlar. Mezuniyetinden sonra, zamanla paranoid şizofreni olur; fakat hasta olduğunun farkına varamaz. Bir konferans sırasında aniden bir psikiyatristin karşısına çıkması ile olaylar zinciri değişir. Hastaneye yatar ve bu nedenle akademik çalışmalarından uzaklaşır. Hastalığı kendi çocuğuna zarar vermesine neden olacak noktaya gelince eşi yeniden hastaneye gitmesi gerektiğini düşünür. Uzun süre hasta olduğunu kabul edemese de sürekli gördüğü kız çocuğunun hiç büyümediğini fark eder. Bu durum onun hastalığını kabul etmesini sağlar. Nash, yaşadığı hayali gerçekleri görmezden gelerek onlarla yaşamaya çalışacaktır. Gördüğü tedaviler etkili olmasa da eşi ve eski iş arkadaşlarının desteğiyle her şeye yeniden başlar. Kendi akıl hastalığını yine kendi aklı ile dizginleyerek akademik çalışmalarına yeniden hız verir. Tekrar üniversitede ders vermeye başlar. Sonunda gösterdiği sıradışı mücadeleyle şizofreni ile birlikte yaşamına devam eder. Ve tarih bu müthiş dehaya, akıl hastalığını yine aklıyla yenerek hayatının geri kalanını bilime adamasından ve hastalığının başlamasından evvel yaptığı buluşlardan dolayı Nobel Ekonomi Ödülünü armağan eder. Sylvia Nasar'ın Akıl Oyunları kitabından Akiva Goldsman’ın senaryosu ile yönetmen Ron Howard tarafından 2001’de beyazperdeye aktarılıyor. Russell Crowe,Ed Harris,Jennifer Connelly,Paul Bettany, Christopher Plummer, Josh Lucas, Judd Hirsch başlıca oyuncuları. 2002’de altı dalda Oscar Ödülüne aday olmuş 4 dalda Oscar almıştır. Yağmur adam (Rain Man) Los Angeles'da yaşayan ve bir ithal araba satıcısı olan Charlie (Tom Cruise), başkalarının düşüncelerine saygı duymayan bencil, üçkağıtçı ve fırlama bir şehir çocuğudur. Senelerdir görmediği ve uzak kaldığı babasının öldüğünü ve 3 milyon dolar miras bıraktığı haberini alır. Babasının cenazesine gittiğinde, kendisine sadece 1949 model bir Buick Roadmaster marka araba bıraktığını ve tüm mirasını daha önce varlığından bile haberdar olmadığı ağabeyi Raymond'a (Dustin Hoffmann) bıraktığını öğrenir. Raymond özürlülerle ilgilenen bir klinikte bakıma muhtaç, Otistik bir dahidir. Charlie mirasın en azından bir kısmından vazgeçmek niyetinde değildir. Bunun için Raymond'u kaldığı klinikten kaçırıp ülke çapında bir seyahate çıkarır. Yol boyunca abisinin yaşamı zorlaştıran alışkanlıklarıyla, takıntılarıyla çileden çıksa da otistik abisinin matematik ve hafızalama konusundaki insanüstü yeteneği karşısında hayretler içerisine düşer. En sonunda Las Vegas'taki kumarhanelerde abisinin bu az bulunan kabiliyetinden yararlanarak hile yapmaya ve büyük paralar kazanmaya çalışır. Yol boyunca Charlie, sadece Raymond'u değil, geçmişinin bir parçasını ve belki de kendini keşfetme fırsatı da bulacaktır. En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Orijinal Senaryo dallarında Oscar Ödülükazanan Yağmur Adam ın yönetmenliğini Barry Levinson yapıyor. Başrollerde Tom Cruise ve Dustin Hoffman yer alıyor.(1988) Teklikeli İlişki (A Dangerous Method) Aşağılanmak, kimileri için zevktir Aşağılanmaktan zevk alıp cinsel tatmin yaşayanların, kendi dünyalarında hangi duygu fırtınalarıyla boğuşmak zorunda olduklarını düşündünüz mü hiç? Ya da delilikle bastırılmış arzuların ilişkisini? Öyleyse, sıra dışı insanların düşünülse bile gözlemlenmeden anlaşılamayacak bu çelişkiler dünyasına cesur bir yaklaşım olan Tehlikeli İlişki filmindeki‘iç ses’e kulak vermekte fayda var! Zürih’teki bir akıl sağlığı kliniğinde başlayan öyküde 1904 yılından İkinci Dünya Savaşı sonrasına uzanan bir süreç işlenmekte. Küçük yaştan itibaren babasından dayak yiyen ve dayak sonrası el öpmek zorunda olan bir kadının histeri kriz durumunun gözlendiği sahnelerin devamında gelişen psikolojik analizler ve sapkın bir ilişki… John Kerr’in1994 tarihli eseri ‘A Most Dangerous Method’dan uyarlanan TEHLİKELİ İLİŞKİ, yönetmeni David Cronenberg. film insan bedeni ve ruhuyla bilimi birleştiren bir yapım. Yönetmenin diğer filmlerindeki gibi ortaya çıkardığı yeni yaklaşımını sükunetle birleştirip seyirciye durağan ama bir o kadar da derin analizlerle dolu bir öykü sunmakta. Sigmund Freud ve Carl Gustav Jung'un psikanaliz konusundaki fikirlerini karşılaştıran ve uzun konuşmalarla seyirciye yansıtan TEHLİKELİ İLİŞKİ, deneysel tedavinin ve Freud’un sorgulandığı bir süreç. Her bozukluğun altında cinselliğin yattığı tezini savunan çok çocuklu Freud’un yer yer ahlak timsali gibi resmedilmesi abartısıyla göze batan yapımda, Gustav Jung da mazbut yaşamını önüne çıkan ilk fırsatta yıkan ve hastasıyla aynı çizgiye gelen bir kişilik olarak yansıtılmakta. Sabina Spielrein ise kendisini tedavi eden Gustav Jung sayesinde, aşağılanmayla ulaştığı cinsel doyumun suç olmadığını kabullenip ruhunu ve isteklerini özgürleştiren bir kadın. Daha sonra kendisi de çocukların ruhsal durumlarını tedavi eden bir psikanaliste dönüşen Sabina Spielrein’i canlandıran Keira Knightley'in oyunculuğu gerçekten takdire değer. Yer yer yüz ifadelerinde aşırıya kaçsa bile rolünün hakkını fazlasıyla vermekte. Sapkınlığın iç sesini ‘melek’ olarak gösterip Almanca konuşturarak göndermede bulunan ve araya Nazilerin soykırımını sıkıştıran öykü, senaryoda ‘psikolojiksorunlar’ve ‘tedavi’iç içe geçmiş durumda. Bu anlamda, normalle anormal kavramlarını yoruma açık bırakan bir film, TEHLİKELİ İLİŞKİ! Viggo Mortensen Freud'u, Michael Fassbender Jung'u, Keira Knightley ise Sabina Spielrein'i canlandırıyor. (2011)

Hiç yorum yok: