14 Mart 2015 Cumartesi

Trakya’yı Kurtar(may)alım mı?-2

"On dokuzuncu yüzyıla kadar, hiç sona ermeyen zorlu görev, insan soyunun ve çevresinin doğal etkenlere karşı korunmasıydı. Ama bu yüzyılda yeni bir ihtiyaç doğmuştur: Doğayı insana karşı korumak." Peter F. Drucker “Kimi yıllar Çukurovaya bahar birdenbire iner. Çiçekler tomurcuklar, kuşlar, arılar, böcekler, otlar birdenbire bastırır. Ilık güneş, apaydınlık ortalığı doldurur. Kurdu kuşu, börtü böceği, yılanı karıncasıyla bütün yaratık yuvalarından dışarıya uğrayıp şaşkın, telaşlı, yeni, taze bir dünyaya kavuşmanın sevinci içinde yumuşacık toprakta gezinirler.” Ne zaman uzun yıllar önceki çocukluk anılarıma geri dönsem, Yaşar Kemal’in İnce Memed 3’ünün girişindeki bu satırları anımsarım. Trakya’nın Istranca dağlarının eteklerine yaslanmış binlerce yıllık geçmişi olan bu şirin kasabasında; gelen baharla birlikte, kasabanın mezarlığını geçer geçmez başlayan bağlardaki karaağaçlar, gelincikler, topraktan yeni yeni fışkırmaya başlayan yemyeşil buğday tarlaları veya sürülerek nadasa bırakılmış yumuşacık topraklarda babamla yaptığımız o akşam gezintilerini, bu yaşadığımız günlerde veya şu satırları yazdığım saatlerde daha da özlemle anımsıyorum. Kitaplardan önce kör yılanı, çıngıraklı yılanı, köstebeği, kirpiyi, kaplumbağa ve diğer mahlukatla, güle aşık olup da onun aşkı ile yanıp tutuşan bülbülün sesini bu gezilerde tanıdım. Önce, baharla birlikte suları çoğalan, yazın kurumaya yüz tutan dereler, ardından karaağaçlar, daha sonraki yıllar bağlardaki asma kütükleri birer birer yok oldu. Buğday tarlaları içinde tek tük beton yığınları yükselmeye başladı. En sonunda da kaçak yapılaşmayı önlemek için Belediye Kanunun’nun 18. Maddesine göre imar planları çizildi. Bilinçsizce katlettiğimiz doğaya son darbeyi kanunların ardına sığınarak vuruyorduk. Ne adına, ne için? Başlangıçta Istranca eteklerindeki ormanları tarla açmak adına yok ettik, şimdide açtığımız tarlaları barınmak uğruna veya yanlış imar planları ile yok ettiğimiz içme suyu havzalarına kirli havzalar katmak için yok ediyoruz. Ama asıl amaç barınmak mı?, yoksa rant alanları yaratmak mı?. Nazım, “Sen mutluluğu resmini yapabilirmisin Abidin?””Ama işin kolayına kaçmadan” der. Ne yazık ki yükselen değerler işin kolayına kaçarak, kanunların ardına sığınarak, insani değerler bir yana bırakılarak yok etmek için elinden geleni yapıyor. Anlatılan hikaye sadece bu kasabanın değil; ülkenin hikayesi.”(1) Bu hikayeleri neden anımsatıyorum? O yıllarda bölgenin sorunları siyasilere, aday adaylarına anlatılıyordu devamlarında yazıların. O anlatılan sorunlar çığ gibi büyüyerek günümüze geldik yeni yeni sorunlarla. Bölgesel sorunlardan bahsetsem de tüm ülkede doğayı insandan korumak konusunda sorunlar aynı. O yüzden hangi parti olursa olsun (tabi ki size soruluyorsa partiler tarafından) aday adaylarını belirlerken sorunları ne kadar biliyor, geçmişi unutmuş mu, sorunları dinleyip vekil seçileceğinde bunları unutacak mı? İşte geçmişten unuttuğumuz bölgesel sorunlar ve yenileri konusunda hatırlatma yapmak umarım faydalı olacak. Son dönemlerde ülke olarak, siyasiler olarak bir Kürt açılımı tuturmuş gidiyoruz. Federasyon mu, Sevr’in uygulanması mı, yok silah bırakılmadan açılım, yok silah bırak açılımı yaparız tartışmaları. Ama silahsız sessiz sedasız bir batı açılımı “AB himayesinde Trakya Eyaleti” kurulduğunu unutuyoruz? Bakanlar Kurulu'nun 14.7.2009 tarih ve 2009/15236 no'lu “Bazı Düzey 2 Bölgelerinde Kalkınma Ajansları Kurulması” hakkındaki kararı, Cumhurbaşkanı Gül'ün onayı ardından Resmi Gazete'nin 25.07.2009 tarihli 27299. sayısında yayımlandı. Toplam 16 ayrı Bölge Kalkınma Ajansı (BKA) kuran kararnamenin ilk sırasında TR21 koduyla Trakya yer alıyor. Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ'ı kapsayacak ajansın merkezi Tekirdağ olacak. Trakya BKA'nın eyaletleşme adımı olduğunu belgeleyen bir diğer dikkat çekici nokta da “bayrak”. 5449 sayılı BKA yasasına dayanılarak çıkarılan yönetmeliğin (Resmi Gazete, 25.07.2006, 26239) 28.maddesine göre, kuruluş kararnamesini takip eden iki ay içinde Trakya BKA özel bir amblem belirleyecek. Belirlenecek amblem beze bastırılıp bir tür bayrak olarak kullanılabilecek. İşin birde kurulan kurul üyeleri kısmı var ki dikkate değer. AKP’ye yakınlık ve Fethullahçı olmaları dikkat çekiyor. Son dönemdeki AKP-Fethullah kavgası sonucu bu girişimin akibeti meçhul gibi gözükse de böyle bir tüzel oluşum hiçbir zaman unutulmamalı. İşin acı tarafı da o dönemde Kırklareli İl Genel Meclisi Başkanı yayınladığı makalede meseleye değiniyor, planın bölgede ki il genel meclislerine geldiğinde sorgulanması gerektiğinin altını çiziyor, ama özünü ıskaladığı 1/25000 lik planların aynı meclisler tarafından onaylanması ile anlaşılıyor. Bu altını çizme işlemini yapan kişi 6 yıldır hala sorgulamayı bitiremedi ve şu anda aday adayı. (2) Geçelim ama aklımızın bir köşesinde kalsın. Ergeneyi temizleyelim derken Istrancaların her metrekaresine verilen maden arama ruhsatları ile açılan taş ocakları yer altı içme sularımızın dibine dinamit yerleştirerek kaynaklarımız yok edilmektedir. Termik ve nükleer santral kurma çalışmaları gönüllüler ve sivil toplum kurumları ve bölge halkının girişimleri ile şimdilik önlense de kesin sonuçlar alınamamıştır. Hes’lerden sonra şimdi de RES (Rüzgar Enerji Santralleri) sorunları gündem de, ki bu köşenin yazarının da savunduğu santraller olmasına rağmen yer seçimlerinin ormanların içinde olması endişeleri arttırmaktadır. Ve bunlar yetmiyormuş gibi, ABD ve Avrupa’nın gündeminde olan, ülkemizde sadece Diyarbakır’da sondaj çalışmalarına başlayan ve Trakya Bölgesinde de lisans verilen Kaya Gazı. İlk olarak ABD’de çıkarılmaya başlayan bu gaz sondaj sırasında, içine çeşitli kimyasal kirletici maddeler ilave edilmiş bol miktarda su kullanılarak bu sıvı ile yer küre çatlatılıyor. İşte bu gaz için şirketlere bölgemizde 31 bin 714 hektar alan için lisans verildi. Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık da, hidrolik çatlatma sıvısında kullanıldığı tespit edilen 2 bin 500 kimyasaldan, 650’den fazlasının kanserojen madde içerdiğini, şirketlerin de bu kimyasalların ne olduğunu ticari sır nedeniyle açıklamadığını söyledi. “Yani ne olduğunu bilmediğimiz maddeler, yer altına enjekte ediliyor” diyen Atalık, yer altına bırakılan sıvının da sadece yüzde 50 ya da 70’inin geri çekildiğini, gerisinin yer altında kaldığını ifade etti. Kaya gazının halk sağlığı üzerinde de etkilerinin olduğunu dile getiren Atalık, “ABDnin Louisiana eyaletinde hidrolik çatlama sıvısına maruz kalan 16 inek öldü. Ticari sır nedeniyle de bu hayvanların hangi maddelerden öldüğü araştırılamadı” diye konuştu. Ve bu sondajların depremi de olumsuz etkilediğini belirten uzmanlar eğer bu kuyular açılırsa Trakya’da tarımdan bahsetmek hayal olacak diyerek uyarıyorlar. (3) Trakya’yı Kurtar(may)alım mı? – İlhan VARDAR – Görünüm Gazetesi-Haziran 1997 Kalkınma Ajansları-Sol Haber-31 Temmuz 2009 Türkiye’yi Bekleyen Tehlike : Kaya Gazı- Sinem UĞURLU- Evrensel - 9 Mart 2015

Hiç yorum yok: