18 Mart 2015 Çarşamba

DEVLET ADAMLARININ BEDENSEL – ZİHİNSEL SAĞLIK DURUMLARI (*)

Akıl sağlığının her insan için çok önemli olmakla birlikte devleti yönetenler için çok daha önemli olduğu düşüncesindeyim. Bu konuda 86 yaşında olduğu halde Cumhuriyet aydınlanmasının en önemli neferlerinden biri olan ve tanımaktan onur duyduğum nörolog Prof.Dr. Coşkun Özdemir’i konu ile ilgili olarak izlediği bir panel ve izlenimlerini ele aldığı makalesini bir miktar kısaltarak köşeme misafir etmek istiyorum. “1997’de Arjantin Buones Aires’te WFN’in (World Federation of Neurology) düzenlediği uluslararası Nöroloji Kongresinde çok ilginç bir panel izledik. Konu Amerika’nın ve dünyanım devlet adamlarının sağlık sorunları ve bunların dünya siyasetindeki etkileri idi . Amerika’da çoğunluğunu nörolog ve tarihçilerin oluşturduğu bir Çalışma Grubu Birleşik Amerika cumhurbaşkanlarının sağlık, engellilik, yetersizlik (disabilitiy) durumları konulu bir çalışma gerçekleştiriyorlar. Çalışma Grubu tarafından raporlar, tavsiyeler eleştiri ve yorumlar başlıklı bir kitap yayınlanıyor. Bilim insanlarının böyle bir çalışmaya neden gerek uyduklarını panel açılışında olduğu gibi, kitabın ilk sayfalarında bazı örnekler vererek açıklıyorlar. Amerika cumhurbaşkanları tüm dünya için yaşamsal önemdeki acil durumlarda kararlar vermek durumundadırlar. Yurttaşların beklentisi bu durumlarda elbette Başkanın en yetkin ve en doğru kararları alabilmesidir. Çünkü Amerika cumhurbaşkanlığı dünyanın en güçlü makamıdır, onun geçici bile olsa yetersizliği (incumbent) bütün dünya için çok olumsuz sonuçlar getirebilir Daha 1787’de Anayasa’da bu olasılığa karşı önlemler düşünülmüş ve hangi koşullarda cumhurbaşkanı yetki ve görevlerinin başkan yardımcısına devredileceği belirtilmiştir. 1881’de başkan Abram Garfield bir suikast ile yaralanmış görevi yardımcı başkan üstlenmiştir. 1919 ilk aylarında başkan W. Wilson, birkaç küçük serebral inme (stroke) geçirir ve açıkça zihinsel kapasitesi zaafa uğradığı halde Birleşik Devletleri temsil etmeye devam etmiştir.1919’da bu kez sol hemipleji ile sol tarafında felç oluşmuştur. Amerika ile Almanya arasındaki çok önemli Versay anlaşması sırasında hala iş başındadır. Burada sağlıklı bir başkan gibi davranamamış ve Amerika Yeni Milletler Cemiyeti (Cemiyeti Akvam) üyeliği konumunu kaybetmiştir . Benzer durumlar Başkan Roosvelt döneminde de yaşanmıştır. Çocuk felci geçirmiş olan Roosvelt bu kez hipertansiyon ve ciddi kalp yetmezliği ile hastadır. 1945’teki Yalta Konferansı’nda gereken dirayeti gösterememiş ve savaşın son ayında İngiltere başbakanı Churchill’in Berlin ve Çekoslavakya’yı Ruslardan önce bir askeri operasyonla işgal etme önerisini ret etmesi önemli bir hata olarak kabul edilmiştir. Eisenhower birden çok hastalıkla yaşıyordu ve genel sekreteri Foster Dulles de kanserden ölünceye dek görevinde kaldı. Eisenhower bizzat 1957’de şunları yazılı olarak ifade etti: “Son üç yılda üç ciddi hastalık geçirdim ve bunlar beni güçsüzlük içinde bırakıyor ve ofisi başkan yardımcısının alabilmesi için özel hazırlıklar yapmamı zorunlu kılıyor.” Benzer uyarı ve önlem önerilerini 1965’te başkan Lyndon Johnson da yapıyor. Böylece 1965’te senatör Birch Bayh’ın çabaları ile 25 no’lu Düzenleme (Amendment) için Kongre’nin onayı alınıyor ve bunu 1967’de 38 eyalet meclisi tarafından onaylaması izliyor. Başkan Johnson’un Kongre’ye verdiği özel bir mesaj da şöyledir:. “Bizim kendi güvenliğimiz için olduğu kadar dünyanın güvenliğini korumak gibi ayrıcalıklı bir sorumluluğumuz var. Bu sorumluluğu hareketsiz kalmış eller ve bilinç ve anlayış yetersizliği içindeki bir kumandanın komutasına bırakamayız. Bu yaklaşımlar ve anlayış üzerine kurulan komisyon tarafından 25 no’lu düzenlemenin, Başkanlığın sağlıklı ve muktedir ellerde olmasını sağlamak için yeterli olduğu kanısı ifade ediliyor.” Sonraki yıllarda başkan Jimmy Carter 1994’te Amerikan Nöroloji Akademisine yaptığı bir çağrı üzerine BAŞKANLIK ZAAF VE YETERSİZLİĞİ KONUSUNDA ÇALIŞMA GRUBU kuruluyor. Bizim ünlü bir nörolog olarak yakından tanıdığımız WFN başkanlığı yapan Prof. James Toole ve Prof. Link 50 nörolojist ile birlikte tarihçi, politik bilimci, psikiyatrist, psikolog ve gazeteciler ve politika ile yakından ilgilenen çok sayıda delegeyi Başkanın sağlık kaynaklı yetersizlik sorununu derinlemesine konuşup tartışmak üzere Atlanta’da Carter Merkezi’ne davet ediyorlar. Burada konu ayrıntılı biçimde tartışılıyor . İkinci bir konferans Wake Forest’de Başkan Gerald R. Ford’un katılımı ve konuşması ile yapılıyor. Burada halkın katılımı da sağlanıyor. Son toplantı 1996’da Beyaz Ev (The White House) konferans merkezinde gerçekleşiyor. Burada başlıca 9 öneri benimseniyor. Doğaldır ki; Başkanın sağlık, bilinç, mental kapasite, anlayış yetersizliğini saptayıp bildirecek kişinin kim olacağı ciddi ve çetin bir konu olarak ortadadır. 3. toplantıdaki tartışmalarda bu konu en büyük ağırlığı taşıyor. Tıp doktorunun çok açık bir kimlik sahibi olması ve Başkanın özel kişisel doktorunun bu konuda önemli bir rol oynaması gerektiği üzerinde görüş birliğine varılıyor. Ancak özel doktorun Başkanın sağlık ve bilinç durumu ile ilgili 25 numaralı (Anayasal) Düzenleme’nin tayin ettiği ve Başkanın sağlık durumu hakkında karar verecek olan komite üyelerine bu konuda bilgi verme ve önerilerde bulunma sorumluluğu taşıması üzerinde de görüş birliği var. Kuşkusuz söz konusu doktor için zor bir görev (Hele bizim gibi azgelişmiş, demokrasi kültürünün yaygınlaşmadığı, diktatörler yetiştirmeye elverişli ortamlarda bu prosedürün işlemesi olanağını düşünürsek..) Arjantin’deki kongrede çalışma grubu üyelerinin bazılarının katıldığı panelde kitapta yer almayan ve devlet adamlarının sağlık durumu ile ilgili bilgiler de sunuldu. Finlandiya cumhurbaşkanı KEKKONEN serebral damar hastalığı ve demans belitileri gösteriyordu. Bu nedenle bir süre sonra görevden çekildi. HİTLER’in bir post-ensefalitik Parkinson hastası olduğu, ellerinin titrediği (videoda gösterildi) ve psikopatik bir kişilik sergilediği ileri sürüldü. MUSSOLİNİ saldırgan ve patolojik kişiliği ile anıldı. STALİN paranoid kuşkular taşıdığı suikast ve komplolardan şüphe ettiği, ünlü hekim Bechterew tarafından görülüp muayene edildiği, Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı GROMYKO’nun çeşitli hastalıklar geçirirken iş başında olduğu belirtildi. Panel konuşmacısı bilim insanları, “Devlet yöneticilerinde kişilik (personality) bozuklukları (bugünün dünyasında çok daha sık) tanık olduklarında geç kalmadan doğru zamanda seslerini yükseltmelidirler..” uyarısında bulundular.. “Bunun kolay olmadığı, bazı riskler taşıdığı, hatta kimi ülkelerde iyice tehlikeli olabileceği açıktır..” demeyi ihmal etmediler ve eklediler:. Politikacıları eleştirmek onların zihinsel sağlık içinde olmadıklarını söylemenin kolay olmadığı yadsınamayacak bir gerçektir. Ancak bilim insanları bilim kurumlarından bilim merkezlerinden destek alırlarsa bu cesareti kendilerinde bulabilirler. Ülke bilim insanlarının bu davranışının ülkenin bugünü ve yarını için büyük önem taşıdığı açıktır. Bilim insanlarının ve bilim kurumlarının bütün dünyada güç kazanmasını ve bu güçlerini daha iyi daha barışçı bir dünya için kullanabilmelerini dileriz. 1997’den sonra söz konusu 25 no.lu Düzenlemenin nasıl kullanıldığı hakkında bir bilgimiz yok. 2001’de seçmenler karşısında çiğ mısır yiyerek ve benzer popülizm yollarına başvurarak başkanlığa seçilen George Bush, Tanrı tarafından görevlendirildiğini ortaya atarak halkına Amerikan Ordusunu da bu yetki ile Irak işgaline gönderdiğini ileri sürdü. Bir psikiyatr Justin Frank O’nu megaloman ve paranoyak olarak nitelendiriyor. 25 sayılı Düzenleme herhalde başkan Bush için harekete geçirilmiş değildir. Keşke iktidarın gücüne teslim olmayan bilim insanları yönetimde ve yöneticilerde gördükleri yetersizlikler ve adaletten sapmalar karşısında bir sorumluluk duygusu ile seslerini yükseltebilseler. Bu cesareti gösterebilseler. Ülkemiz bu bakımdan pek şanslı görünmüyor. Geride bıraktığımız yıllarda akla, vicdana, bilimselliğe, adalete aykırı çok sayıda icraata tanıklık ettik. Bugünkü ileri demokrasidede (!) benzerlerini fazlası ile yaşıyoruz. Biz 25 no’lu Düzenlemeye benzer bir şeye sahip miyiz, bilmiyorum. Olsa bile, yazık ki, yaşadıklarımız, uygulamayı gerçekleştirecek yüreklere sahip olmadığımızı gösteriyor.” (*) Prof. Dr. Coşkun Özdemir; Cumhuriyet Bilim – Teknik eki (syf. 18), 13.3.2015

Hiç yorum yok: