11 Şubat 2015 Çarşamba

“PERON FİLOZOFLARI”

Sanatın içine tükürülen bu ülkede İstanbul Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi tadilat gerekçesi ile kapatılıp hala açılmadı. Fakat İzmir Karşıyaka Ragıp Haykır Tiyatrosu‘nun sonu daha hazin oluyor. İki yıl önce yıkılıyor. Tabi yerine yenisini beklemek hayalperestlikten öteye geçmiyor. Güzel insan, sanat aşığı sevgili Seval, bu tiyatronun yıkılışı konusunda ki duygularını ve izlediği son oyunun (Peron) toplumsal mesajını akıcı bir dille yansıtmış. Bunu paylaşmamak sanata ve sanatçıya haksızlık olurdu. O yüzden yazının iz bırakan duygularını alarak köşem yettiğince sizlerle de paylaşmak istedim. “Sokakta son hız yürüyorum. Çılgın bir koşturmanın tam ortasındayım. Bir an zaman donuyor. Sokakta yürüyen insanlar, sesler, görüntüler siliniyor. Karşımda, Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi olması gereken bir boşluk. Çürük bir diş gibi bana sırıtan bir hayalet var. Ve binlerce anı. Bir an geçmişi anımsıyorum. Kaç oyun seyrettim burada. Üstelik aynı binada iki tiyatro salonu vardı. Karşıyaka Ragıp Haykır Tiyatrosu ve Oda Tiyatrosu. Tam iki yıl oldu yıkılalı. Şu an boşluğun olduğu yerde sayısız oyun, binlerce anı ve dinmeyecek alkışlar var. Oda Tiyatrosunda Behiç Ak’ın “Ayrılık” Oyunu, “Kadın ve Memur”. Sonra aşağıdaki sahnede unutulmazlar arasında yer alan “Barut Fıçısı”. Ve son oyunu anımsıyorum. Son gün suare matine izlediğim yıkımdan önceki son oyun. “Peron” oyunu. Hayat bir yolculuk. Peronlar da bu yolculukta nefes aldığımız, diğer yolcularla karşılaştığımız duraklar. O gece İzmir Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi de bir “perondu”. Hayatının yolculuğunda son durağına gelmiş bir tiyatro binası. Son durakta, son nefesini görkemli bir oyunla “Peron” la veriyor. Bizler de bu “peronda” nefeslenen yolcular, oyuncular ya da seyircileriz. Koltukları son kez doldururken, bu peronda söylenecek son şarkılara, sahne üzerindeki oyuncuların söyledikleri son repliklere tanıklık ediyoruz. Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi yıkılmadan önceki son oyununda bir tarihe tanıklık ederken Vincent ve Kornel gündelik hayatta aklımızdan geçip de dillendiremediklerimizi bizim adımıza söylüyorlar. “Affedersiniz…..” Vincent, banka yan gelip yatmış Kornel’in kulağına bağırıyor. Amacı onu uyandırıp banka oturmak. Kornel oralı olmayınca bu sefer sahneye getirdiği kocaman el arabasından bir megafon çıkarıp bağırıyor. “Affedersinizzzz… Saat kaç?” Uykulu Kornel’den homurtu bulutu içinde bir cevap “İğrenç bir zaman. Sanırım dün ile geçen hafta, geçen ay bu zamanlardaki aynı saat.” Vincent merakla sorar. “Siz filozof musunuz?” Kornel “Küfretme!” der. Neden Kornel felsefeyi “küfretmek” olarak algılar? Bu bile başlı başına bir tartışma konusudur. Vincent “itiraf etmeliyim ki çok azının gözünü açacak cesareti vardır. İtiraf edeyim bir zamanlar “gizlice” felsefe okumuştum” diye devam eder. Kornel’in alaycı yanıtını duyarız. “Beni korkutma peron filozofu.” Vincent espriyi ciddiye alır. “Peronun felsefi bir kategori olduğunu mu düşünüyorsun?” Ve anlamlı bir saptamada bulunur “Bilgiden asla korkma”. Bilinmeyen bir istasyonda, “iğrenç bir zamandayız”. Vincent ve Kornel bir tren istasyonun unutulmuş peronunda yolları kesişen iki filozof. Aslında onlar “evsiz” dediğimiz, mülkiyet ve aidiyet duygusunu çoktan aşmış insanlar. Yani, hayatta kaybedecek hiçbir şeyleri yok. Kıssadan hisse “peron filozofları” olarak iştigal ediyorlar. Hayat, algıladığımız gerçeklik, birey, toplum, kamu, demokrasi, saygı, felsefe, bilgi, rüyalar, hayaller, kader, aşk, sevgi, umut, aile, farkındalıklar üzerine konuşurlar. Yolu perona düşen en az kendileri kadar garip insanlarla tartışırlar. Bu süre içinde biz de hayata ve görünen gerçekliğe bu iki peron filozofunun gözünden bakarız. Oyun olaylara farklı bir gözle bakmayı hedefler. Toplumun sözde değer yargılarına ve gel geç ahlak anlayışına ironik göndermeler yaparlar. Mesela, oyunun bir yerinde Kornel isyan eder. “Zavallılar da insandır. Bu dünyada herkesin bir yeri vardır. Zavallıların bile bir yeri vardır. Bir tren istasyonunun bir peronu da bu zavallılar için uygun bir yer olabilir.” Çok basit bir soruyu tartışırlar “ben kimim?” Vincent “Ben, kamuyum” der. Kornel olayın üstüne gider. “Bir kişiden kamu mu olurmuş. Kamuyu tarif et o zaman.” Vincent hiç istifini bozmadan kocaman el arabasından çıkardığı ciltli bir kitaptan okumaya başlar. “Birbirinden çok farklı kültürel geçmişleri, zekaları ve yetenekleri olan bireyler kendi kimliklerini kaybetmeksizin kamuyu oluştururlar. Demokratik bir toplumda kamunun hakları vardır ve hakları gözetilir.” Vincent konuyu çözdüm diye düşünür ama başı şimdi çok daha ciddi bir belada. Çünkü baş etmesi gereken, toplum, kimlik, birey, hakların gözetilmesi ve demokrasi gibi kavramlar var. Kornel oyunun bir yerinde Vincent’a “gerçekliğin farklı yüzlerini birbirine karıştırmışsın sen. Bizim rüyalarımız acıklı, tuhaf gerçekliğin demode fragmanları. Bize hep kullanılmış ucuz kopyalar kalıyor. Zenginler rüyalarımızı çaldılar” der. Peron ortak kaygıları, umutları, korkuları ve beklentileri çok insani bir dille yansıtır. Mesela Vincent “aşk, sevgi bekliyorum, tüm hayatım boyunca yeterince sevgi görmedim. Daima hayatımda köklü bir değişiklik yapmak istedim” derken sessiz bir çoğunluğun da sesi olur. Bir an gelir. “Veda edelim bakalım, üzülecek miyiz?” diye sorar. “Elveda Pazartesi mesaisi / Elveda aptal, salak kurallar / Elveda post modernizm / Depresyon elveda / Elveda soğuk sıcak ara renkler / Elveda edebiyat eleştirisi / Elveda tiyatro / Elveda perde / Elveda Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi / Elveda...” Veda ettiniz, çok üzüldük. Henüz hazmedemedik o vedaları. Aptal Pazartesiler ve salak kurallara eyvallah da. Yıkılan o güzelim tiyatromu çok özlüyorum ben. Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesini geri istiyorum. Tiyatro binamızdan çok memnunduk. Yenisini yapmadan, Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesini başka bir yere taşımadan hangi akla hizmet tiyatro binasını yıktınız? Yıkımın üzerinden kocaman iki yıl geçti. Karşıyaka iki yıldır tiyatrosuz ! Bunun hiçbir özrü yok ! Alternatif tiyatro sahnesini Karşıyaka’ya kazandırmadan bu yıkımdan sorumlu olanların tiyatro severlere bir özür borcu var !!! Bir zamanlar tiyatromun olması gereken yerdeki sefil boşluğa bakıp işte bunları düşünüyorum. Geçmişe uzanıp yıkımdan önceki son temsili ve “Peron” oyununu tekrar anımsıyorum. Hangi “Peron”’da bıraktık, Karşıyaka Ragıp Haykır Sahnesini? “ Seval Deniz Karahaliloğlu Oyun eleştirisini ve daha fazlasını okumak için yazının tamamının linki ektedir. http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=120287

Hiç yorum yok: