18 Şubat 2015 Çarşamba

BİPOLAR, ŞİDDET ve TACİZ - I

“Dünya; kötülük yapanlar değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.” Albert Einstein “Ben orta yaşı geçmiş bipolar bir kadınım. Bir evlilik yaşadım ve çocuklarım var. Özgecan kızımızın vahşice katledilişinden sonra toplumsal isyanı öfke, panik ve korku ile izlerken, gittikçe artan şiddet olayları karşısında toplumun bu kadar öfke nöbeti ile sarsılmasına açıkçası anlam veremedim. Binlerce kadın katledildiği halde. Ya da 13 yaşında ki kızımıza tecavüz eden onlarca erkek onu öldürmediği için mi sessizce geçiştirildi. Bu tepkiler o zaman olsa idi acaba Özgecan’ımız şu an yaşıyor olur mu idi.? Sanırım olayın vahşiliğinde idi bu tepki ve öfke. Çünkü, şiddete, işkenceye hem de yakınları tarafından uygulanan baskıya, tecavüze karşı tepkisiz olan, görmeyen, yardım etmeyen toplum ölümlerden sonra niye bu kadar tepkili ? Lütfen bu cümlelere hemen tepki vermeyin bir okuyun yazacaklarımı. Ailemin en küçüğü idim. El bebek gül bebek büyümüştüm. Öğretmenlerim dikkatimi toplayamadığımı, düşüncelerimin karışık olduğunu söylemişler aileme çocukluğumda. Bunun üzerine ailem hayatım hakkında tüm kararları almaya başladı. Sosyal aktivitelere kattılar beni. İstiyormuydum bilmiyorum ama tüm kurslara katıldım ve bitirdim. Güzel bir çocukluk idi benim için. İnsanlarla çok kolay iletişim kurabiliyorum, ama bir müddet sonra nedense başlayan problemlere anlam veremiyordum. İlişkilerim hep kısa süreli idi. Çok arkadaşım olmadı diyebilirim. Kardeşlerim gezerken ben evden çıkmıyordum. Genç kızlığımda da sürdü bu, ama evde de müzik dinlemekten başka bir şey yapamıyordum. Bazen dışarı çıktığımda ise eve dönmek bilmiyordum. Kendimi kontrol altına alamıyordum. Hep bir şeylere karşı gelme, isteksiz, dirençsiz, tam başına buyruk olmak istiyordum. Tabi sürekli ailem, kardeşlerim tarafından frenlenmek, kocaman bir boşluğa düşmek, en deli fikirlerle alışveriş isteği uyandırıyordu. Sonra o anlık mutluluktan etkilenip bir anda moral bozukluğu içinde ağlamak, sürekli iniş çıkışlarla yaşamak. Duygu ve düşüncelerime gem vuramıyordum. Bazen çok neşeli, anlatılacak o kadar çok şey vardır ki, bazen de günlerce susardım. Özgür yaşama isteği, kısıtlama ya da frenlemeler sanki hakaret gibi geliyordu. Ailem bu durumu benim elimde olduğunu düşünerek şımarıklığa vurduğumu sanıyor gibiydiler. Komik olan bende ne olduğunu bir türlü anlamlandıramıyordum. Bir şeytanın, beni sürekli üzecek, ailem ise zor duruma düşürecek, durmak bilmeyen delice bir hırsla isteklerimi ya da heves ettiklerimin sahibi yapmak için beni dürttüğünü düşünüyordum. İçimde ki sesi kontrol edemiyordum. Yine ailemin istediği kişi ile evlendim. Duygularıma yine hakim olamıyordum. Eşim kısa süre sonra bazı sorunlar olduğunu söylemeye başladı. Hatta beni çift kişilikli olarak yorumladı. Haklı idi belki çünkü bende bilmiyordum. Eşim bilimi, sanatı seven bir insandı. Her şeyi birlikte yapmaktan da hoşlanıyordu. Ama benim gittikçe daha uçuk, her şeyi yaparım, büyüğüm, kuvvetliyim, özel güçlerim var gibi olan düşüncelerim daha da yoğunlaşmıştı. Çalışmak istiyordum ama bunlar çok kısa sürüyordu. Yeni iş projeleri, sosyal aktivitelere atlıyordum. Bir hafta da üç iş değiştirdiğim oluyordu. Eşimle konuşamıyordum bile sürekli bir fikirden öbürüne atlıyor, kaçışı ya alkolde ya çılgınca alışverişte buluyordum. Eşimde, birkaç kez ilaç alıp ölme isteğimi yaşayınca arayışlara girmiş psikiyatr psikiyatr dolaşıyorduk. 7-8 doktordan sonra Bipolar olduğumu söyledi bir doktor. Çok korkmuştum. İlaçlarımı kullanmıyordum. Ailemde bir türlü kabullenmek istemedi bu durumu. Sonunda eşim istem dışı olarak beni bir kliniğe yatırdı. Eşim ve çocuklarım ile kısa bir dönem çok mutlu idim. Ama ailem “sen deli değilsin” artık iyileştin, ilaçlarını içmesen de olur demeye başladı. Hatta eşime boşanma davası açmam için beni ikna ettiler. Tabi ilaçlarımı kullanmayınca kısa sürede kendime aşırı güvenim, uçuk yaşamım geri geldi. Boşandım. Ailemle yaşamaya başladım. Anlattıklarımda şiddet ve tacizden eser yok gibi. Evet çünkü daha anlatmadım. Hoş ve güzel bir kadınım. Genç kızlığımdan beri girdiğim her işte, sosyal sorumluluk projelerinde, aktivitelerde insanlara aşırı güvenimden dolayı, güler yüzlü olduğum için hele manic dönemlerimde aşırı güvenimde yerinde olduğundan sürekli tacize maruz kalıyordum. Bedenim cinsel bir obje olarak görülüyordu. Bakmayın özellikle siyasetçilerin kadın kutsaldır, şöyledir böyledir dediklerine. Siyasi aktivitelerde vitrin süsü olarak kullanıldığımı hissediyordum. En aç gözlülerde ibadetlerini yaptığını söyleyen dini bütün kişilerdi. Yine de belki bu haksızlık olur çünkü erkek olmaları yetiyordu. Yolda yürürken bile öyle hissediyordum ki sanki tamamen çırılçıplağım. Evet mani dönemlerimde seksi giyinmeyi severim. Ama bu bakışlar , bu tacizler depresif olduğum, kendime bakmadığım pejmürde kıyafetlerle gezsem bile değişmiyordu. Hatta bir gün işimden eve giderken şiddete bile maruz kaldım ki yüzüm gözüm morarıp şişti de gittiğimiz hekim eşimden şiddet gördüğümü ima etmişte adamcağızın günahını almıştı. Bu şiddet bu tacizleri yaşarken dostlarım, insanlar kısacası toplum acaba bu kadın neden böyle, yardıma ihtiyacı var mı diye sorgulamıyordu bile? Benim tercihim diye düşünüyorlardı belki de. Ya da deli kadın ne yapsa yeridir diye düşünülüyordu sanırım. Ölmemi mi gerekiyordu bu toplumun desteğini, yardımını almam için. Bu vahşi cangıl da hem de duygu ve düşüncelerine hakim olamayan benim gibi insanlar mı suçlu? Belki de vahşet ve erkek kurbanı olan binlerce kadından yüzlerce si benim gibi. Namus bekçisi erkeklerimiz, hatta en yakınlarımız, babamız, yeğenimiz, akrabamız neden sorgulamazlar, neden, neden, neden………. Neden biz suçluyuz….? Evet kadın olmak suç ama bipolar ya da akıl sağlığı bozuk kadın olmak daha da büyük günah erkeklerin gözünde. Kadın hasta da olsa erkeklerin tarlası sür sürebildiğin kadar… Az mı akıl sağlığı yerinde olmayan çocuğumuza tecavüz edilmedi. Hasta bile olsak duygularımız var bizimde. Aşık ta oluruz kısa sürse de. Ne yazık ki düşüncelerimiz bir anda her şeyi alt üst edebiliyor. Bu bizim tercihimiz değil… Belki de toplumun bu duyarsızlığı bizleri yaşamımıza son vermeye itiyordu. Topluma yabancılaşmamız, yalnızlaşmamız, içimize kapanmamız çıkış yolu olarak ta intiharı düşünmemiz. Hele hele boşandıktan sonra dul bir kadın olmak, aile ile yaşamak işkencelerin en büyüğü. “ Yazarın notu : Uzun olduğu için devamı sonraki yazıda…..

Hiç yorum yok: