23 Temmuz 2014 Çarşamba

Bilim İnsanı ve Etiği (*)

“Nasıl bir kişidir bilim insanı, nasıl bir kişiliği vardır da insanlık için durmadan çalışır özveride bulunur ve çoğu zaman da pastanın bölüşülmesinde en alt tabakalarda yer alır. Bilim insanlığı bir yaşam biçimidir. Her şeyden önce bilim insanı kendini aşmış evrenselleşmiş kişidir. Kendine has bir yaşamsal disiplini olan, herkesten fazla toplumsal sorumluluk taşıyan kişidir. Ülke ve bölge sınırlarını aşan, yer yüzünün her noktasında meydana gelen olayların kendisini de ilgilendirdiğini düşünen kişidir. Dili ve dini evrenselliktir. Bilimin bu evrensel ilkelerini yerine getirecek olan tabii ki insandır. İnsan kendi toplumunun veya kendi emeğinin ürettiği maddi ve manevi değerleri olan kültürel bir varlıktır. Yukarıda belirtildiği üzere bilimsel araştırmaların sistematik olarak yürütülüp sonuçlandırılmasında bilim insanının çok büyük sorumluluğu bulunmaktadır. Biraz daha açar isek bilim insanlığı kanımca bir kültür ve ahlak (ettik) olayıdır. Bilindiği gibi, kültürler, insanın üretim faaliyetlerine başladığı ilk çağlardan günümüze kadar oluşturdukları değer yargılarıdır, yaşanılan dönemin üretim ilişkileri ve üretici güçleri tarafından belirlenirler. Bilim insanı da toplum içerisinde yaşadığı için toplumla birlikte olması gereken durumlarda kendi iradesi dışında zorunlu bir takım ilişkiler çerçevesinde üretim sürecine girmek ve toplumun ortak kültürünü paylaşmak zorundadır. Toplumun oluşturduğu hukuk, sanat, felsefe, din ve ahlak değerleri gibi. Buradaki bilim insanının kendi toplumsal dinamiği içerisinde bir ulusal veya toplumsal kültürü vardır, bunlardan ise dayandığı sınıfın kimliği ve kültürü ağır basmaktadır. Bu yönüyle bilim insanı bir kişilik ve kimlik taşımaktadır. Bir de bilim insanının başka bir kimliği veya kültürü vardır ki oda evrensel kimliğidir. Bu yönüyle bilim insanı kendini ve dar çevresini aşmış kişidir. Sınırları evrenin sınırları ile ölçülmektedir. Yine başa dönersek bilim insanı gerek hipotezini kurarken ve gerekse sonuçlarını açıklarken değerli yazar Melih Cevdet Anday’ın da belirttiği gibi ‘insan yapısı olan yapay kültürel değerlerini aşmak’ zorundadır. Bilim insanı hipotezini kurarken veya sonuçlarını açıklarken kendi dünya görüşleri doğrultusunda hareket edemez, hissi davranamaz. Bulguları veya bilimsel gerçekler üzerinde titrediği herhangi bir konuda kendisine ters geliyor diye çalışmamazlık edemez ve bulgularını gizleyemez. Hepimizin bildiği Galile örneği bilim insanlarına çok güzel bir örnektir, bu değerli bilim insanı ‘yine de dünya dönüyor’ derken var olan doğal gerçeği ölümü pahasına da olsa bilimsel ahlaka yakışır bir şekilde açıklamayı bir görev bilmiştir. Bilimsel düşünme disipline olmuş bir kafa ile olmaktadır. Bilimsel düşünce yapısı kazanmış bir kimse her şeyden önce gerçekçi bir yapıya sahiptir ve olaylara saygılıdır ve her olayın bir nedenden kaynaklandığını bilir. Cemal Yıldırım’ a göre bilim insanı yargılamalarında tutarlı ve ihtiyatlı olmasını bilir; olay ve olgulara dayanmayan genellemelerden kaçınır, dogmatik inançlara sapmaz. Bilim bir sistematik öğrenme ve araştırma sanatı olduğuna göre bilim insanlığı ahlakı doğuştan değildir eğitim ile kazanılacak bir olgudur. Bilim insanının en önemli özelliklerinden biride onun ahlaki hayatıdır. Bilim insanın ahlaksal hayatı, sürekli bir arayış heyecanı, çıkara dayanmayan bir özlemle didinen saf ve onurlu bir hayattır. Sürekli doğruyu aramak, bulguları çarpıtmamak, okumadığını okumuş gibi göstermemek, bulmadığı sonucu bulmuş gibi göstermemek, başkalarının düşüncelerini kendi görüymüş gibi göstermemek gibi erdemlere sahiptir. Bilim insanın ahlaksal hayatı paraya, üne ve otoriteye önem vermeyen fakat gerçekleri bulma ateşi ile çırpınan bir hayattır. Sayın Erdem Büyükbingöl’ün 3 Şubat 1996 tarihli Cumhuriyet Bilim ve Teknik ekindeki Bilim İnsanlığı üzerine düşüncelerine içtenlikle katılmak istediğimi belirtmek isterim. Çok net olarak açıklanmaya çalışılan yazıda en ilginç olan nokta bilim öğretmeye çalışan bir profesörün bilim adamı olamayacağı gibi bilim hayatına yeni merdiven dayamış bir araştırma görevlisinin bilim insanı niteliğini taşıyabileceğinin vurgulanmış olmasıdır. Buradan da anlaşılacağı gibi salt bilim öğreten veya bilimsel araştırma yapılan bir kurumda (üniversite veya araştırma enstitüleri) araştırma yapan herhangi bir pozisyondaki kişi bilim insanı vasıflarına sahip olamayabilmektedir. Bilim ile uğraşan kişi kendisini halktan uzak tutmamalıdır. Çoğu bilim insanı kendini izole ederek kullandıkları teknik ve teknolojinin arkasında durarak kendi yaptıkları karşısında insanların hayret ve şaşkınlık gösterilerini kendileri için bir gurur ve üstünlük kaynağı olarak görmektedirler. Her şeyden önce bilim insanı bilimini halka indirgemeli ve herkesin anlayabildiği dille kitlelere sunum yollarını aramalıdır. Socrates tüm yaşamını, bilmek ve doğruya ulaşmak için harcamıştır. Aristoteles ‘bütün insanlar yaratılışları gereği öğrenmek ister’ diye başlar ünlü Metafizik adlı eserinde. Böylece bilim insanı her ne koşul altında olursa olsun doğru söyleyen biri olmalı, araştırma sonuçları ne ise onu kamuoyuna açıklamalıdır. Bilim insanı ahlaki değerleri yüksek olan kişidir. Bilim insanı olayları ve olguları olduğu gibi kabul eder, gerçeğe saygılı kişidir. Esen rüzgarın yönüne göre veya güçlüye göre fikir değiştiren veya anlayışını güçlü olana göre belirleyen kişi değildir. Kendinden zayıfı ezmeyen ve kendinden güçlünün önünde diz çökmeyen, sağlıklı iç gelişmesini tamamlamış, olgun yapısıyla insanı insan olarak gören ve insan olduğu için saygı duyan ahlaklı ve erdemli kişidir. Bilim yapan kişi bilimsel çalışmalarında hiç bir maddi kazanç ve çıkar gütmeksizin yapmalıdır. Bilim insanı gerek bilimsel çalışmalarında ve gerekse toplumsal ilişkilerinde maddi kazanç sağlanacak diye uğraşısında ve ilişkilerinde para ve benzeri küçük değer yargılarına tenezzül etmez. Bilim insanı için bir bilinmeyenin bilinir hale getirilmesinin, toplumun problemlerine çözüm getirmesinin ve bir canlının canını kurtarmasının verdiği haz maddi hazla karşılaştırılamayacak bir duygudur. Araştırmacının tarihsel ve toplumsal bir sorumluluğu vardır. Yaptığı her araştırma kendi sınırlarını aşan nitelikte olduğundan bilim insanı çağına ve dünyaya karşı sorumlu kişidir. Bu nedenle bilim insanı yaptığı araştırmanın sorumluluğunu taşımalıdır. Bilim insanının sorumlulukları salt laboratuvarda ve kütüphane kapılarının ardında kalmamalıdır. Bilim insanı zaman zaman toplumu kendi bilgi ve birikimi ile aydınlatmalıdır. Bilim insanı öğrencilerini bilimi ile aydınlatır. Bilim insanı bilim kavramını eğitim sisteminde iyice işlemeli kendi konusunu bilimsel verilerle nasıl işlediğini pratiği ile öğrencilerine anlatmalı ve göstermelidir. Aydınlanma ile birlikte sorgulama sanatı gelişmiş bunun sonucu bilim ve bilimsel araştırma faaliyetleri ilerlemiştir. Bilim insanı aynı zamanda topluma bilim hizmeti sunmakla kendini sorumlu hissetmelidir. Bilim insanı, kendisini salt teorik çalışmalardan sorumlu tutmamalı, zaman zaman kendi bilimini topluma açıklamalıdır. Bilim insanı zaman zaman popüler alanlarda da yazılar yazmalıdır. Bildiğimiz bir çok bilim adamı örneğin Albert Einstein ve Bertrand Russell zaman zaman toplumsal konularda yazılar yazmışlardır. Evrensel düşünmek zorundadır. Bilim insanı çalışmalarının evrensel nitelikte olması nedeniyle kendisi de evrensel düşünmek zorundadır. Bilim insanı bu nedenle her türlü dar görüşlülükten sıyrılıp din, dil, ırk ayrımı yapmadan yaptığı araştırmayı dünyanın her insanı ile bölüşmede evrensel olmak zorundadır. Bilindiği üzere eskiden büyük bilimsel buluşlar tek tek bilim adamlarının buluşları ile oluyordu fakat günümüzde artık buluşlar farklı disiplinlerdeki bilim insanlarının oluşturduğu ekipler tarafından yapılmaktadır. Bu yolla geniş bilgi birikimi aynı potada değerlendirilerek olaylar ve olgular arasındaki ilişkiler daha iyi anlaşılmaya başlamıştır. Bu nedenle bilim insanı kendi çevresindeki diğer disiplinlerdeki bilim insanları ile bağlantı kurmalı ve onlarla sürekli bir ilişki içerisinde olmalıdır. Bilim insanı hümanist kişiliklidir. Bilim insanın evrenselliğinden kaynaklansa gerek, bilim insanı başka yaşam biçimlerini daha iyi anladığı için çevresindeki insanları daha iyi anlar, kişileri olduğu gibi kabul eder ve onlara yardım elini uzatmakta gecikmez. Bilim ile uğraşan kişi eleştiri ve özeleştiriye açık olmalıdır. Bilim insanı başta kendi çalışmaları olmak üzere olayları ve olguları tarafsız, nesnel bir şekilde inceleyebilen, araştırabilen ve sorgulayan kişidir. Bilim insanı her türlü eleştiriye açık olduğu gibi kendi kendini de eleştiren veya özeleştiri yapan erdemli insandır. Bilim insanı araştırma öncesi ve sonrası bütün ayrıntıları en ince ayrıntısına kadar araştıran ve sorgulayan kişidir. Bilim insanı araştırma sonuçlarını değerlendirirken yapılmış yanlışları ve yanılgıları açık ve net olarak belirterek, özeleştiri yaparak kamuoyuna duyuran kişidir. Özeleştiri yapmak bilim insanını küçük düşürmez, aksine zenginleştirir ve daha saygın kılar. ‘Erdemli kişi önce kendini yargılamasını bilen kişidir’ özdeyişi bilim insanı için çok yerinde bir deyiştir. Bilim insanı kendi ürettiği bilginin, yaptığı araştırmanın sorumluluğunu taşıyan kişi olması nedeniyle ürettiği bilginin ve araştırmalarının muhatabı olan kişidir. Evrensel olması ve uluslararası düzeyde yayın yapmasından doğan durumdan dolayı herhangi bir ulusun araştırıcılarının eleştirisine açık olan kişidir. Uluslararası alanda herhangi bir ağırlığı olmayan bir ülkenin araştırıcısının eleştirisine uğradığı zaman kızma veya dikkate almamazlık tutumu gösterilmesi bilim insanın niteliklerine yakışmamaktadır. Her şeyden evel gerçeği söyleme cesaretine sahip olmalıdır ve bilimdışı görüşlere karşı taviz vermemelidir. Tavizin verildiği yerde gerçek anlamda bilimden bahsetmek mümkün değildir. Bilim insanı tarafsız, bağımsız karar verebilen, gerektiğinde düşüncelerinin mevcut anlayışla bağdaşıp bağdaşmadığına bakmaksızın açık, net ve özgürce ifade eden kişidir. Galile dünyanın evrenin merkezi olmadığını açıkladığı zaman o günkü yönetim ile ters düşmüştü. Çünkü o zamanki yönetim, yetkileri tanrıdan aldığını ileri sürüyordu ve dünyanın evrenin merkezi olduğu resmi olarak kabul görmüştü. Kişisel amaçlar, yasaklar, ideoloji veya inanç uğruna var olan gerçek olguların ifadesi engelleniyorsa bilim insanı bu engellemelere karşı taviz kar olmamalı ve sessiz kalmamalıdır. Eğer bilim insanı olay karşısında bilimden yana tavrını koymuyorsa burada onun bilim insanlığından bahsetmek mümkün değildir. Bilim insanı, Server Tanilli’nin belirttiği gibi ‘bilimden yana taraflı insandır’. Bilim insanları Atatürk’ün çok önem verdiğim şu özdeyişini kanımca bünyelerine iyice işlemelidirler; ‘Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat, için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, sapmadır’. Bu veya benzeri örnekleri çağlarına damgasını vurmuş düşün insanları çeşitli vesilelerle belirtmişlerdir. Buraya kadar ifade edilmeye çalışılan bilim insanı niteliklerinden dolayı bilim insanı seçkin ve özel bir kişidir. Seçkinlik ve özel olmak, bir başka insandan farklı olması ona bir kişilik ve evrenselliği kazandırmaktadır. Yukarıda da anlatılmaya çalışıldığı gibi bilim hayatı ve bilim insanlığı bir yaşam biçimidir. Bu yaşam biçimi zor amma zevkli bir yaşamdır. Bizler istesekte ismesekte, bizler olsak ta olmasak da dünya kendi ekseninde dönmeye devam edecektir. Ama bir gerçek var ki o da, bu dünya bizim gibi bilim, sanat yapanlar tarafından daha iyi, hata çok daha iyi yaşanılabilir bir dünya olabileceği gibi çok kötüde olabilir. Bilimimizle sanatımızla ona zenginlik katabiliyor isek ve insanlığın önünü açabiliyor isek ne mutlu bizlere. Bilimsiz ve sanatsız bir dünya eksikli bir güzellik olacaktır.” (*) “Bilim, Bilim İnsanı ve Bilimsel Etik” - Prof.Dr.İbrahim ORTAŞ- (Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi) - “Üniversite ve Toplum” Dergisi- Haziran 2002, Cilt 2, Sayı 2

Hiç yorum yok: