9 Haziran 2013 Pazar

BİLİM ve DOĞMATİZM – III (Altın Oran)

"Bilim, insanoğlunun acılarını azaltmayı, insan yaşamıyla mutluluğuna hizmeti inançla sürdürüyor. Bununla birlikte, kör inancın, bağnazlığın, hoşgörüsüzlüğün dünyamızın birçok yerinde bugün bile kol gezdiği bir gerçek. Dünyayı yönetme tutkusu güdenlerin önderliğinde, yıkım gücü en korkunç, en acımasız türden silahlar geliştirildi. Özgür düşüncenin sözcüleri, kimi ülkelerin yönetimini ellerinde tutanlarca ezildiler, susturuldular, öldürüldüler. Gerçi, geri kalmış toplumlar dışında din ve bilim savaşı geçmiş yüzyıllardaki gibi açıktan açığa süren bir savaş değil artık. Ama birtakım ülkelerde din adına, baskı, işkence, öldürme olanca hızıyla sürüyor. Ülkeleri yönetenler, kendi politik ya da ekonomik adaletsizliklerini, Tanrı'nın kendileriyle birlikte olduğunu söyleyerek savunuyor, yığınları böylece kandırmayı başarıyorlar da." Bertrand Russel 15 Mayıs’taki Kırklareli Atatürk Anadolu Lisesi bilim fuarı etkinliklerinde, en görünür şekilde ve en büyük stand “Altın Oran” projesinin! anlatıldığı standtı. Aslında, Altın Oran matematik ve sanatta, bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısıdır. İrrasyonel bir sayı olup ondalık sistemde yazılışı 1,618033988749894…..’tür. Gençlerin çok önemli bir buluşa imza atarak bir proje geliştirdiğini düşünerek heves ve heyecanla standa yaklaşıyorum. Birde bakıyorsunuz ki binlerce yıldır süren ve insanoğlunun en büyük aşağılık komplekslerin den birinin - bütün yaratıkların en önemlisi olduğu- 21’inci yüzyılda bir eğitim kurumunda hala ispatlanmaya çalışılıyor olmasının hayal kırıklığı. Bu kompleks ve ilk tartışma, kimi yönlerden de en önemli kavga , Güneş Sistemi adını verdiğimiz düzenin merkezinde güneş mi yoksa yeryuvarlağı mı olduğu konusunda ki gökbilimsel tartışmadır. Ve MS 85-165 yılları arasında yaşadığı sanılan Ptolemaios (Batlamyus)’un dünya’ın evrenin merkezinde kımıldamadan durduğu, güneş, sabit yıldızlar ve diğer gök cisimlerinin onun etrafında döndükleri teorisi; tüm dinsel öğretilerde insana verilen önem, Tanrı’nın yeni bir evreni, her şey den önce insanlar için yaratmak istediği düşünüldüğü için bin yıldan fazla bir süre hüküm sürmüştür. 1543’te ölümünden çok kısa bir süre önce Copernicus “Gökcisimlerinin Dönüşleri Üzerine” adlı eseri ile Batlamyus’un teorisini yıkarak modern bilimin ilerlemesinin kapılarını aralamıştır. Tabi teoriyi geliştiren Kepler, Tycho Brahe, Galileo, Giordano Bruno sürekli engizisyonla mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Bunlardan en şanssızı Bruno’dur ve yedi yıl engizisyon zindanlarında işkence gördükten sonra 1600 yılında diri diri yakılmıştır. Bilimler, sanılanın aksine bir düzen içinde gelişti. Bize en uzak olanların yasaları en önce bulundu. Gökler, yer, hayvanlarla bitkiler, insan ve zihin. Çünkü ayrıntılarla iç içe olduğumuz ölçüde farklı özellikleri görmek güçleşir. Altın Oran’ın insan vücudu, bitkiler ve evrende bulunduğunu ispata çalışmak? “Mükemmel Yaradılış”’ı ispatlamaya çalışmanın ilk çağlardaki insanoğlunun aşağılık kompleksinin yansıması değil midir.? Özellikle Kabe’nin kutuplara uzaklıklarının oranının altın oranı verdiğini söyleyerek Dünya’nın merkezi olduğunu ispata çalışmak Dünya-Güneş merkezli sistemlerde ki tartışılan evrenin merkezi olgusu ile ne kadarda benziyor. Ya da bu böyle olmasa Kabe’nin kutsallığına zeval mi gelecek. ? 21 derece Kuzey Enleminde bulunan Mekke şehrinin simetriğindeki 21 derece Güney Enleminde de bu şekilde kutsal yerler ortaya atsalar ne yanıt verilecek? Hatta Küba’nın Camaguey şehrinin konumu Altın Orana daha da çok yakındır. Düşünen, sorgulayan bir eğitim sistemimiz olsa idi öğrencilerimiz bu bilgilere de ulaşacaklardı. Evrende hiçbir şey durağan değildir. Yerküremizde de aynı. 250 milyon yıl önce tüm karaların tek bir kıta gibi bir bütün olduğunu, ayrıldığını ve bu döngünün süreceğini coğrafya ya da jeoloji derslerinde görmediler mi? İnsan yaşamına göre çok uzun süreler kapsayan bu döngüde eğer kendi kendimizi yok etmezsek, milyonlarca yıl sonra kuzeye hareket halindeki Arabistan Levhasında bulunan Kutsal Mekke kenti Altın Orandan uzaklaşmayacak mı? Aslında bu genç dimağların kafalarını karıştırıp sorgulamayan ezberci eğitim sistemleri ile Russel’ın söylediği gibi “Ülkeleri yönetenler, kendi politik ya da ekonomik adaletsizliklerini, Tanrı'nın kendileriyle birlikte olduğunu söyleyerek savunuyor, yığınları böylece kandırmayı başarıyorlar da." Ve de bir bilim kurumu olan TÜBİTAK’ın buna alet olması daha da düşündürücü. Çünkü ilk yazım da bu bilim fuarlarının amaçlarını verdiğimde Çağdaş eğitimin gerekleri olduğunu vurgulamak için özellikle yazmıştım. Ne yazık ki öğretmenler için hazırlanan broşürde araştırma sorularından örnekler verilirken “Matematikteki altın oran ile insan vücudunun hangi ölçüleri açıklanmaktadır?” denilerek yönlendirme yapılması kağıt üzerinde ki amaçlarla hangi oranda çakışıyor acaba. Tanrı’nın insanlar tarafından evreni mükemmel yarattığını ispatlamaya ihtiyacı olmadığını Einstein “Tanrı insanlarla zar atmaz” sözü ile çok güzel açıklamıştır.

Hiç yorum yok: